80 trilyon dolarlık dünya ekonomisinin (milli gelirler toplamının) beşte biri yani 16 trilyon dolarlık kısmı ABD'de yaratılır. Amerika, gerek finansal gerek reel ekonomisiyle dünyanın motorudur. Bu motor teklerse, dünya da tekler. İşte bu motor 2008'de tekledi. Yani Amerika'da finansal bir kriz çıktı.
2009 yılında da tüm dünyaya yayıldı. Kriz, “milli gelirin düşmesi” demektir. Dünya krizinin yarattığı yıkıcı dalgalar Türkiye kıyılarına kadar geldi. Nitekim bizim milli gelirimiz de 2009'da yüzde 4.7 azaldı. Bu krizden çıkmak için nasıl bir ekonomik politika uygulanmalıdır sorusuna iki cevap verildi.
Birincisi: Devlet alt yapı yatırımları yapıp talep yaratmalıdır. Bu amaçla “parayı sık, bütçeyi gevşet” yöntemi uygulanmalıdır teziydi. Mali istikrarsızlık yaratır gerekçesiyle bu tez yanlıştır dendi ve kabul edilmedi. Doğrusu “bütçeyi sık, parayı gevşet” modelidir dendi.
Büyümenin, özel sektörün yatırım ve hane halkının tüketim harcamalarından gelmesi gerekir fikri savunuldu. Bu modelin gereği olarak “helikopterden dolar yağdırıldı”. Bu sayede finansal kriz bitti. Ama büyüme bir türlü gelmedi. Aksine “müzmin durgunluk” (secular stagnation) arz-ı endam eyledi.
REEL SEKTÖR KREDİ ALMIYOR, MEVDUAT YAPIYOR
Serbest piyasa ekonomisinin “standart” modelinde, hane halkı geleceğini güvenceye almak için tasarruf eder. Bu tasarrufunu, bankalara yatırır. Bankalar da küçük tasarruflardan oluşan büyük fonları “yatırım ve işletme” için paraya ihtiyacı olan reel sektöre borç verir. Ancak gökten para yağınca, halkın tasarrufuna ihtiyaç kalmadı ama halk tasarrufa devam etti.
Ayrıca öngörülemeyen başka bir şey daha oldu. Standart modelde “kredi müşterisi” olan reel ekonomi firmaları, bu ortamda “mevduat müşterisi” haline geldi. Bunun sebebini, sanayi firmalarının bilançolarına bakınca anlıyoruz.
Aşağıda “Tablo I”de Amerika'da finansal sektör dışında kalan firmaların nakit varlıklarının çok hızlı arttığı görülüyor. “Tablo II”de ise bunun üçte birinin 10 firmada birikmiş olduğunu görüyoruz. Benzeri nakit bolluğu Avrupa'da özellikle Almanya'da ve de Japon reel sektöründe gözlemleniyor.
Firmaların, her zaman bir miktar “nakit veya hızla nakde dönüşen” varlıkları vardır. Nakit varlık ihtiyacı da her yıl ciro büyümesi kadar artar. Eğer reel sektör firmalarının “nakit varlıkları” bundan hızlı artıyorsa, bunun bir açıklaması olması gerekir.
REEL SEKTÖR NİÇİN KREDİ ALMIYOR
Ben, bu anormal artışın üç sebebe bağlı olarak ortaya çıktığını sanıyorum.
1. Reel büyüme ve enflasyon olmadığı için işletme sermayesi ihtiyacı artmıyor. Esasen tüketici kredileri çok ucuz olduğundan alacak finansmanını doğrudan bankalar karşılıyor.
- Kapasite fazlası olduğu için yeni yatırım yapılmıyor. Yatırım kredisi ihtiyacı artmıyor. Üstelik amortismanlar fon yaratıyor.
3. Sanayide konsantrasyon (birleşme ve satın almalarla) artıyor. Ortaya, az sayıda dev şirket çıkıyor. Bunlarla fiyat rekabetine girecek kimse kalmadığı için bu devler, hem ürün fiyatlarını artırabiliyorlar hem de tedarik ve operasyon maliyetlerini düşürüp kârlarını patlatıyorlar.
SON SÖZ: Her gevşekliğin, bir sıkı sonu olur.
Ege Cansen / Sözcü