Her ne kadar çok farkında olmasak da kurdaki yükseliş ekonominin bütün çarklarını etkiliyor. Döviz kurunda yükseliş meydana geldiğinde, şirketlerin maliyet ve fiyat politikaları değişmekte dolayısı ile bu faaliyet karlılığını ve şirket performansını doğrudan etkilemektedir. Döviz borçları ve maliyetler yükseliyor, bu da ürün fiyatlarını artıyor.
Öncelikle kur yükseldikçe borç yükü artıyor. Son rakamlara göre özel sektörün toplam borcu 300 milyar dolar civarında. Reel sektörün döviz varlıklarında oluşan azalmaya karşın kurdaki yükseliş ile birlikte yükümlülükler artıyor. Aradaki fark ise açık pozisyon olarak karşımıza çıkıyor. Bu rakam şuanda 201 milyar dolar.
Türkiye’nin dış borcuna baktığımızda ise 421 milyar dolarlık bir rakam görüyoruz. Bu borcun %70’i özel sektöre ait. Toplam borç/GSYH oranı ise 2001 krizindeki seviye olan yüzde 56’yı aşmış durumda.
Kur riskini reel sektör ve finans sektörü olarak ikiyi ayırdığımızda, imalata dayalı reel sektörün daha çok kalemi etkileyeceğinden dolayı kurun yükselişini daha çok hissedeceğini söyleyebiliriz. İhracat ve ithalata dayalı reel sektöre bakıldığında ise giren malların bedelinin dövizle ödeniyor olması ithalatı daha maliyetli hale getirecek. İhracatçılar ise kurdaki yükseliş ile sattıkları mallardan daha fazla gelir elde edecek olsa bile işlenmiş ara malı ithalatına bağlı olarak girdi maliyetleri artacak ve büyümek için ham madde ithal etmek zorunda olan ihracat sanayi de bu durumdan olumsuz etkilenecek.
Finans sektöründe ise kredi maliyetleri artacak. Maliyetlerin artması bankaların toplam sermayelerinin net değerini hızla aşağılara doğru itecektir. Sermayenin artan maliyeti karşısında görece daralan bir kar marjı yaşanacaktır. Faizlerde artış kaçınılmaz bir gerçeğe dönüşecektir. Ülke risk primi yeni sendikasyon ve securitizasyon maliyetlerine eklenecektir. Moody’s not indirimi sonrası yükselen maliyetler, olası Fitch not indirimi ve Fed faiz artışları ile maliyetler daha da artacak.
Bankacılık tarafında kredi büyümesindeki artış istenilen düzeyde değil. Sektörde dokuz ayda yüzde 8 büyüme görüldü. Geçen sene bu oran yüzde 13’tü. Her ne kadar iç talebi canlandırmak için hamleler yapılsa da istenilen büyüme elde edilemiyor. 2015 yılından bu yana yeniden yapılandırılan krediler yüzde 65 artış gösterdi. Kobi kredileri son 5 yılda 2 kat arttı. Batık kredi oranı yüzde 3. Varlık kalitesinin bozulmaya devam etmesi bankaları sıkıntıya sokabilir.
Türkiye'nin milli gelirinin yüzde 25'inden daha fazlasına denk gelen bir reel sektör döviz açık pozisyonu var. Bu durum şirketlerin odağını yatırım yapmak yerine borç ödeme noktasına kaydırarak yatırımların durmasına neden olabilecek bir görünüm yaratabilir.
Sonuç olarak bazı gelişmeleri görmek için biraz sokaklara bakmalıyız. Son dönemde birçok mağazaların kapandığını ve AVM’lerin eskisi kadar kalabalık olmadığını görüyoruz. Enflasyon düşüyor imajı çizilmesine karşın marketlerde fiyat artışları devam ediyor. Akaryakıtta ve kurda yükseliş maliyetleri artırmaya devam ediyor.
Turizm sektörü ciddi sıkıntıda, işsiz sayısı artıyor, kredi kartı harcamaları ikiye katlandı. İnşaat sektörünün dışında kayda değer bir iyileşme görülmüyor. Bunların hepsi de ekonomiye ilişkin risk oluşturmaya devam ediyor.
Dünya-Gizem Nalbanlı