Bankalar, Hükümet ve özel sektörden gelen, son dönemde yine artan, ağır suçlamalara karşı yumuşak tavır gösteriyor.
Bankacıların ortak görüşü, böylesi bir dönemde en uygun davranışın bu olduğu yönünde.
Dün Bankalar Birliği Başkanı (TBB) aynı zamanda Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın’ın açıklamalarını okuyunca, bu tavrı açıkca hissettim. Şahsen ben de bir kamu bankası genel müdürünün sektörü temsil etmesine soğuk bakmıştım ama bu dönemde böyle bir formülün daha geçerli olduğunu görüyorum. Bankacıların da bu görüşte olduğunu biliyorum. Bu kanının oluşmasında Aydın’ın teknisyen ve uzlaşmacı kişiliğinin katkısı açık. Çünkü bir yandan bankaların ortak sorunları, yumuşak bir tonda da olsa, yönetime ve kamuoyuna yansıtılıyor. Öte yandan Hükümetin talepleri karşı tarafa, yine yumuşak tonda iletiliyor. Bu da çok sert geçebilecek böyle bir dönemde, havanın yumuşayıp, sonuç alınmasını sağlıyor.
Buna rağmen Hükümetin ve bazı bakanların bankalara karşı tutumunun hala yadırgatıcı hatta orta ve uzun dönemde bankaları dolayısıyla ekonomiyi tehlikeye atacak boyutta olduğunu da söylemem gerekiyor. Bu konuda Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin, beklediğimden daha anlayışlı ve karşı tarafı anlamaya dönük bir tavır sergilediğini de söylemem gerek.
30 yılı aşkın süredir Ankara’da ekonomiyi izlerken, bankalar ile yönetimler arasındaki çekişmeleri ve uzlaşmaları da yakından gözlemledim. Açıkca söylemem gerekir ki; Hükümetler TÜSİAD’a ve bankalara vurmaktan hiç kaçınmazlar. Çünkü; sanıyorum sonuçlarını da ölçttükleri için, bu kesimlere vurdukça halktan aldıkları desteğin arttığını görürler. Kısacası; bankalara ve TÜSİAD’a çatmak bir popülizm aracıdır. Ancak sürekli olarak, bu kesimlere vurmanın hazzına kapılır, işin dozu kaçarsa, ekonomik istikrarı tehlikeye atacaklarını görmeleri lazım. Halk bu yıpratmanın sonucu bankaların zora girdiğini belki görmez ama politikacılar ekonomik istikrar kaybolduğunda halkın kendilerine seçim sandığında tepkisini göstereceğini unutmamalı. Bunun örneklerini çok yaşadık...
BANKALAR DA BÜYÜME İSTİYOR
Bu arada bankalar ne yapıyorlarsa iyi yapıyorlar ya da hata yapmıyorlar demek de mümkün değil. Elbette sektör hataları var, bazı bankalarda daha da fazla var. Bankalar hala yüksek karlar elde etmeleri tepki çekiyor. Ancak şurasını unutmayalım; eğer diğer işletme sahipleri bu kadar yüksek sermaye koyup banka sahibi olsalardı, yöneticilerinden daha fazla kar istemeyecekler miydi? Yerli yabancı sermaye sahipleri zaten bu iş için yani yüksek kar için bu fazla sermaye gereken, riskli bu sektörlere girmiyorlar mı?
Hüseyin Aydın dün İstanbul Ticaret Odası mensupları ile karşılıklı ilişkilerin tartışıldığı toplantıda gazetecilerin sorularını yanıtlamış; bankaların büyümesinin reel sektörün büyümesine bağlı olduğunu hatırlatmış. Aydın, aynı zamanda reel sektöre açtıkları kredilerin yüzde 25’inin KOBİ’lere verildiğini, topladıkları mevduattan daha fazla kredi verdiklerini de hatırlatmış. Bunun aynı zamanda bilançonun iki tarafını da yönetme anlamına geldiğini hatırlatmış.
Haklı olarak bankaların yıpratılmasından yakınmış... Özetle; bankalar da kredi vermek ister ve verdiler, veriyorlar. Ancak artık yabancı sermaye girişi kısıtlandı, büyüme oranları düştüğü için bazı firmalar zora giriyor o nedenle de şimdi daha sağlam olan bireysel kredilere yöneliyorlar.
Hükümet bankalara çatmak yerine, bankaların davranışını belirleyen ekonomik sorunları çözerse, zaten bankalar kendileri kredi vermek isterler. Bu çağda, ekonomi yönetimi dediğimiz de zaten bu.