Döviz kuru 15 Temmuz darbe girişimi öncesine göre yüzde 7'ye yakın, 23 Eylül'de Moody's'in kredi notumuzu düşürmesinden bu yana ise yüzde 4 arttı. Her zaman kur arttığında olduğu gibi "ne oluyor?" sorusu soruluyor.
Birincisi, Türkiye’ye gelen sermaye akımının yavaşladığı görülüyor. Temmuz ve ağustostaki ödemeler dengesi verilerden görüyoruz ki; cari açığın yarısı kadar finansman gelmiş. Açık yurtdışındaki mevduatlardan kapatılmış ki; net hata noksan yükselmiş.
İkincisi, önemli döviz akım kaynağı olan yabancıların tuttuğu hisse senedi ve tahvil miktarındaki değişim sıfır. Döviz gelmezse kur yükseliyor. Hele çıkarsa daha sert yükseliyor. Olağanüstü hal uygulamasının devamı yabancı yatırımcıyı tedirgin eden önemli bir unsur. Siyasetçilerin “yeni bir girişim olacak” tarzı söylemleri de bu tedirginliği besliyor.
Üçüncüsü, son bir yılda ödemeler dengesinde kabaca 15 miyar dolarlık rahatlama sağlayan ve de kur üzerinde baskıyı azaltan petrol fiyatları yeniden 50 doların üzerine çıktı. İleriye dönük beklentileri bozuyor, kur tahminlerini de.
Dördüncüsü, ağustos itibariyle son bir yılda 7 milyar dolara patlayan turizmdeki kötü seyrin ‘cebe’ yansıması belirginleşiyor. Gelecek yıla dair beklentilerin zayıf kalması kur üzerine etkili oluyor.
Beşincisi, FED’in faiz artırımını artık Aralık ayında yapacağına dair beklentiler yüzde 70’lere vurdu.
Altıncısı, ekonomi politikasında gerek Orta Vadeli Program’da gerçeklerden uzak varsayımlar, gerekse reformun adının dahi anılmaması Türkiye’nin ‘hikayesiz’ kalmasını besliyor.
Yedincisi, Suriye’de yürütülen kara harekatına Musul’la ilgili potansiyel başka bir harekat olasılığı ve jeopolitik risklerin artması da kur yükselişi üzerinde etkili.
Özetle, son bir yılda döviz kurunun fazla yükselmeden belli bir bant içinde kalmasını sağlayan döviz arz-talebi açısından iyi dönem geride kaldı.
Son olarak, kur yükselişi bir ‘odağın’ ekonomik darbe vurmak için yaptığı bir ‘operasyon’ mu? Yanıtı işlem hacminde. Türkiye’de günlük kabaca 8.5 milyar dolarlık döviz alım-satımı yapılıyor; bunun yüzde 10’u bankaların kendi arasında yaptıkları işlemlerden, yüzde 55’i bankaların yurtiçi müşterileri ile yaptığı işlemlerden, yüzde 35’i ise bankaların yurtdışı müşterileri ile yaptığı işlemlerden oluşuyor.