Şu sıralar çoğumuz boğaz ağrısı, öksürük, aksırık, burun akıntısı ve yorgunluk içinde yorgan-döşek yatıyoruz. Bedenimiz şaşkın şaşkın yardım istiyor... Peki gribe, nezleye karşı nasıl korunacağız, yakalandıysak ne yapacağız.. Buyrun...
Bu yıl da aynı şey oldu, sonbahar kışa hazır olmayan bedenlerimizi nezle ya da griple ansızın avlayıverdi.
Çoğumuz boğaz ağrısı, öksürük, aksırık, burun akıntısı ve yorgunluklar içinde yorgan, döşek yatıyoruz. İşin tatsız yanı yaz rehavetini üzerinden atamayan bedenlerimiz de ne yapacağını, bu tatsız süreci nasıl yöneteceğini pek bilmiyor. Şaşkın şaşkın bize bakıp yardım istiyor. İşte bu nedenle koruyucu ve tedavi edici süreçleri hemen devreye sokmakta ve haftaya “nezle/grip bakım turu” ile başlamakta fayda var. Buyurun…
10 MÜHİM ÖNLEM
1- Çoğumuz bizi “soğuğun hasta ettiğini” zannederiz, oysa gerçekte durum farklıdır. Bizi hasta eden soğuk değil, hava şartlarındaki ani değişiklikler ve bu değişikliklere ayak uyduramayan bağışıklık zayıflığıdır.
2- Sık yapılan hataların başında koruyucu antibiyotik yutmak gelir. Ne var ki antibiyotikler virüsleri etkilemeyen, nezlede, gripte asla fayda vermeyen, tersine zararlı bile olabilen ilaçlardır.
TEMİZLİK; MUTLAKA
3- En etkili önlem kişisel hijyen, yani temizliktir. Elinizi sık sık ve iyice yıkayın. Lüzumsuz öpüşmeleri bırakıp sadece selamlaşmakla yetinin. Hastaysanız işe veya komşu ziyaretine gitmeyin. Hasta çocuğunuzu okula göndermeyin. Etrafınızdakilere bulaştırdığınız virüsler bir süre sonra yeniden geri dönecek ve sizi yeniden, tekrardan hasta edecektir.
4- Cep telefonlarının çoğu mikrop yuvasıdır, onları da temiz tutun. Özellikle aksırıp hapşıranların cep telefonlarını kullanmama konusunda özenli olun.
5-Ev içi mikrop yayıcıların başında uzaktan kumanda cihazları geliyor, temiz tutmayı ve sık sık temizlemeyi ihmal etmeyin.
HAPŞIRIĞA ÖKSÜRÜĞE DİKKAT
6- Yastık kılıfları, çarşaflar ve havlular mikropların yuvalandığı yerlerdir. Evde hasta varsa havluları ortak kullanmayın. Nezle, grip sonrasında da yastık kılıfları ve çarşafları hemen değiştirin.
7- Dişlerinizi günde 3-4 defa fırçalamayı, ağız temizliğini sürekli kılmayı ihmal etmeyin. Unutmayın: Herkesin diş fırçası ayrı olmalı, fırçalar ortak kullanılmamalı.
8-Hapşırır, öksürürken de dikkat edin. Her hapşırık veya öksürükte etrafa milyonlarca mikrop yayarsınız. İkisinde de tek kullanımlık mendille temizlik yapın ya da kolunuzun ters yüzüyle –avucunuzun içiyle değil- ağzınızı kapatmayı ihmal etmeyin.
SEYAHATLERİ ERTELEYİN
9- Nezleniz, gribiniz varsa mümkünse seyahatlerinizi erteleyiniz. Mümkün değilse de seyahat araçlarında ağzınızı, burnunuzu örten bir maskeden istifade ediniz. Çünkü enfeksiyonu yüzlerce kişiye yayma, yani “satma!” ihtimaliniz var. ama unutmayınız ki o enfeksiyonu “sattığınız!” kişiler en geç 2-3 hafta içinde dolmuşta, otobüste, metroda, uçakta size geri iade edeceklerdir.
10- Hasta çocuklarınızı okula göndermeyin. Tamamen iyileşmeden okula dönen çocuklar enfeksiyonu arkadaşlarına bulaştırıyor. Sonra da yeniden onlardan geri alıyor. Yani burada da tipik bir “ver ve geri al” durumu var.
HASTALANANLARA 10 ETKİLİ ÖNERİ
Modern tıp maalesef bu afacan nezle/grip virüsleri karşısında hâlâ çaresiz ve onca başarısına rağmen bu akıllı virüslere karşı eli kolu bağlı, boynu bükükler, 30-40 yıl önceki yerinde duruyor.
Ürettiği tek etkili çözüm grip aşısı. Onu yaptırmanın en uygun zamanı da bugünler. Gerçi grip virüslerini etkileyen antiviral bazı ilaçlar var ama sağladıkları fayda verebilecekleri zarardan çok daha sınırlı. Çözümü burada da geleneksel tavsiyelerde aramak gerekiyor, özeti şu:
- İstirahat edilecek.
- Uykusuz kalınmayacak.
NE YİYELİM NE İÇELİM
- Bol ve sık su içilip vücut susuz bırakılmayacak.
- Beslenmeye özen gösterilecek. C vitamini zengini meyveler, protein zengini yoğurt, yumurta, balığa ağırlık verilecek. “Tavuk suyu çorbası” hala en favori nezle/grip yemeği. Çorbanın içine havuç, zencefil, bezelye ve mercimek eklemek ihmal edilmeyecek. Bol soğan, sarımsak, karabiber, kırmızıbiber ilave edilip limon suyuyla zenginleştirilecek. Ben bu çorbayı içmem diyenlere alternatifimiz var: Lahana/kereviz çorbası.
- Ağız, burun, boğaz temizliği aralıksız sürdürülecek. Boğaz için sık sık ılık su, bitki çayı içilecek. Adaçayı tercih edilecek, ıhlamura, kuşburnuna fırsat verilecek.
C VİTAMİNİ DESTEĞİ
- Soğutulmuş adaçayı veya çok az tuz eklenmiş suyla günde 3-5 kez boğaz gargarası yapılacak.
- Boğaza destek için “zencefil/bal” veya “karabiber/bal” karışımından da istifade edilecek.
- Süratle C vitamini (günde 1-2 gram) ve D vitamini (günde 10-20 bin ünite) takviyesi yapılacak. Takviye 3-4 gün sürecek.
- Sambucus özleri ve pellergonium ekstratından da istifade edilecek.
-Eğer hâlâ kırgınlık, halsizlik, ağrılar varsa ağrı kesici olarak “parasetamol” içerenlerle idare edilecek.
HANGİ TUZ?
Tuz konusu en az şeker, un, yağ kadar önemli.
Diğerleri gibi tuzun da “azı karar, çoğu zarar!” Ne var ki burada da ciddi bir kafa karışıklığı var. Kimi uzman “tuza dikkat edin, fazlası sizi hasta edebilir” derken, kimileri de “tuzdan korkmayın. İstediğiniz kadar yiyin!” tavsiyesinde bulunuyor. Kafa karıştıran tavsiyeler bunlarla da bitmiyor.
“Rafine tuz yerine kaya tuzu ya da deniz tuzunu tercih edin” diyenler, hatta biraz daha ileri gidip “deniz tuzunu da değil, kaya tuzunu tercih edin” önerisinde bulunanlar var.
TUZ DEĞİL SODYUM
Bitmedi! Kaya tuzunun da “himalaya tuzu diye bilineninden istifade edin, o daha sağlıklı” diyenler de eksik değil.
Peki, bu tavsiyelerden hangisine inanacağız? Her şeyden önce şu bilgilerin net ve açık olduğunu bilelim: Bize sağlık için tuz değil, sodyum lazım. Hücrelerimizin canlı kalabilmesi, bedenimizin su ve elektrolit dengesinin korunabilmesi, böbreklerimizin işini doğru dürüst yapabilmesi ve daha pek çok “yaşamsal” süreç için sodyuma ihtiyacımız var. Sodyumun en ucuz ve yaygın kaynağı da tuz, yani sodyum klorürdür. Ama her şeyin fazlası gibi tuzun da fazlası sağlığınıza zarar verir.
10 GRAM YETER
Dikkat ederseniz sözü yuvarlayıp “verebilir” demiyorum, net ve açık bir şekilde “verir!” diye altını çiziyorum.
Çünkü şu bilgiler çok açık ve net olarak kanıtlanmış durumda: Aşırı tuz tüketimi başta tansiyon yüksekliği olmak üzere böbrek ve kalp hastalıkları ile felç geçirme riskini yükseltir.
Sağlıklı bir vücudun tolere edebileceği tuz miktarı 5, bilemediniz 6-7 gram civarındadır. 10 gramdan fazlası herkes için “RİSK” demektir. Bu miktarın fazlası kimseye (özel sağlık sorunları dışında) gerekli değildir. ne var ki biz tuz sever bir milletiz. Günlük tuz tüketim miktarımız 15 gramın bile üzerinde. Ve bu bizim gereğinden fazla, hatta tehlikeli düzeyde tuz tükettiğimizin işaretidir. Kısacası fazla tuz tüketiyoruz, dikkatli olalım.
SORU ŞU: İYİ TUZ HANGİSİ?
“En sağlıklı tuz hangisi?” sorusunun yanıtına gelince…
Yaygın olarak kullandığımız tuz, tuz göletleri veya tuzlalardan elde edilen masa tuzudur. Güvenli fabrikasyon işlemlerinden geçirilmiş, çoğunun içine ilave olarak iyot eklenmiştir ki doğrusu da budur. Zira ülkemiz “iyot fakiri” bir ülkedir. Yiyecek ve içeceklerimizde kâfi miktarda iyot yoktur. Ne ki rafine tuz aşırı saflaştırıldığı için doğal tuzların çoğunda minerallerin önemli bir kısmını içermez. Diğer bir alternatif deniz veya okyanus tuzu olarak bilinendir.
DENİZDEN TUZ ÇIKSA...
Bunlar deniz suyunun buharlaştırılması ile elde edilen ve elde edildiği denize göre içinde tuza ek olarak çok az miktarda demir, magnezyum ve diğer mineralleri de barındıran tuzlardır. Deniz kaynaklı tuzlar içindeki farklı aromalar ve mineral zenginlikleri sebebiyle son yıllarda daha sık ve yaygın kullanılıyor. Yani farklı lezzetleri ve eser elementlerden zengin yapıları bir tercih nedeni. Bu tercihin ne kadar bedensel karşılığı var, işte orası pek belli değil ama yine de benim gibi “ben deniz tuzu tercih ederim!” diyenler var.
PEKİ YA KAYATUZU?
Son yıllarda sürekli parlatılan “HİMALAYA TUZU” ya da “kayatuzu” konusuna gelince…
Bu tuzların diğer tuzlara oranla daha faydalı olduklarını söylemek mümkün değil. Dahası bazılarının içinde sağlığa zararlı olabilecek maddelerin bulunduğu belirtiliyor. İnsan sağlığı açısından çok riskli olan –hatta atom bombası yapımında kullanılan!- plutonyum bunlardan biri.
AMAN DİKKAT EDELİM
Radyasyon içeren ve kanser yapıcı etkisi olduğu çok iyi bilinen radyumun da bazı kaya tuzlarında bulunabileceği gösterildi. Yine bazı kayatuzlarında kurşun gibi ağır metaller ve aşırı demir de tespit edildi. Dolayısıyla kayatuzu kullanırken içeriğinin sağlam olup olmadığını dikkatle incelemekte fayda var.