Türkiye, gözünü sevdiğimin Türkiye'si, 'yok artık, o kadar da değildir' dediğimiz ne varsa hayata geçebilen güzeller güzeli bir ülkedir. 15 Temmuz sonrası o kadar çok 'yok artık' dedim ki, yakında memlekete nükleer bomba atsalar şaşırmayacağım. Şaşırma eşiğim o denli geriledi.
Hani birkaç zaman evvel 'FETÖ ile mücadelede yerel yönetimler dahil olmak üzere siyaset temizlenmezse, başarı şansı yok' yazmıştım ya. Bugün size anlatacağım öyküyle eli artırıyorum.
Aslında akademiden anlatacağım öykümüzün siyasetle bir ilgisi yokmuş gibi duruyor, ama doğrudan bir çeşit siyasetle ilgili işte.
Efendim malumunuz, memleketimizin güzide üniversitelerinden biri de Kocaeli Üniversitesi'dir. 15 Temmuz'un ardından bu güzide üniversitemizin Hukuk Fakültesinin Dekanlığı görevini yürüten Prof. Dr. Nusret İlker Çolak, darbeyle ilgili olarak tutuklanıp hapse gönderilmiştir.
Kimdir Nusret İlker Çolak? Hukuk fakültesi dekanlığı yaptığı esnada, asker, hakim ve savcılara özel olarak bir yüksek lisans sınıfı açan biridir. Bu açtığı sınıfta toplamda 30 kişi vardır. Bu 30 kişinin 30'u da 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklanmışlardır.
Çolak'ın evinde yapılan aramalarda Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın çeşitli konuşmalarından montajlanan ses kayıtları da ele geçirilmiştir.
Dedim ya, 'benim şaşırma eşiğim iyice düştü' diye. Dolayısıyla bence buraya kadar anlattıklarım son derece normal. Normal, çünkü bir P.İ.Ç'in, bir yüksek lisans sınıfına kendisi gibi P.İ.Ç'leri doldurması da, evinden sayın Cumhurbaşkanımızın ses kayıtlarının çıkması da bu FETÖ denen alçaklık örgütünü hesaba kattığımızda şaşıracağımız şeyler değil.
Hadi sizi yine de bir miktar şaşırtmayı deneyeyim. Nusret İlker Çolak'ın 30 kişilik özel yüksek lisans sınıfında bir öğrenci var. Adı Cemal, soyadı da olağanüstü ironik biçimde Yurtsever. Bu Yurtsever Cemal'e hocası Çolak tarafından tevdi edilen yüksek lisans tezinin ismi ise 'Cumhurbaşkanı Yüce Divanda Nasıl Yargılanır?'
Bu özel sınıfın diğer P.İ.Ç üyelerinin hazırladıkları diğer tezler de ağırlıklı olarak bir askeri darbeden sonra Türkiye'de hukukun nasıl işleyeceğini ele alan konulardan oluşuyor.
Şaşırdınız mı? Sizi bilmem ama ben hala yeteri kadar şaşırmış durumda değilim.
Niçin biliyor musunuz? Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin hatırı sayılır bir üniversitesinde bütün bunlar olurken o üniversiteyi Amerika'dan gelen CIA ajanları, İsrail'den gelen özel eğitimli MOSSAD casusları falan yönetiyordu.
Kulağınıza saçma geldiğini biliyorum, ama lütfen söyleyin bana. Koca üniversitenin koca hukuk fakültesinin koca dekanının, üstelik memlekette 17-25 Aralık ihaneti olmuşken görevine aslanlar gibi devam edebilmesinin başka bir izahı olabilir mi Allah aşkına?
Şimdi bana yine 'keşke yazmasaydın' diyecekler. Desinler. Ben de o meşhur dizeyle cevap vereceğim: 'Ya ben öleyim mi söylemeyince?'
Söyler misiniz bana? Bu Nusret İlker Çolak, bu herzeleri yerken üniversitenin Rektörü Prof. Dr. Saadettin Hülagü 'çokoprens almaya mı gitmişti?' Seçilirken bütün şehirde 'Beyefendi'nin desteği tamdır ve arkamdadır' kampanyası yapan, şehrin bütün AK Parti siyasetinin neredeyse tam desteğini alan Hülagü'den söz etmesek bu soruyu sormazdım inanın.
Geçemeyiz, ama hadi Hülagü'yü geçtik diyelim. Peki ya halen fiili olarak YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç'ın danışmanlığını yürüten eski rektör Sezer Komsuoğlu'na ne diyelim? Peki, ona da bir şey demeyelim. Demeyelim, çünkü söyledim ya, bence Kocaeli Üniversitesini CIA ya da MOSSAD yönetiyor. Dolayısıyla kimseyi bu sorularla rahatsız etmenin bir manası yok.
Fakat bir konuda üzülelim. Dünyada hiçbir lider, canına, ailesine, halkına, ülkesine kast etmiş bir ihanet örgütüyle mücadelesinde bu denli yalnız bırakılmayı hak etmez. Hele Recep Tayyip Erdoğan, hiç etmez.
Yazıktır, ayıptır, vebaldir.
Ne diyordu Boniek: 'Şimdi canım abim. Ben tam anlamadım. Bu Çolak'ı dekanlık görevine iade etmeye hazırlanırken mi öğrenmiş yetkililer herifin tutuklandığını? Tam ne olmuş yani? Bir daha anlatsana.'