Aaron Nommaz bir tarihçi değil, bir yazar hiç değil. Daha önce hiçbir yazma girişiminde bulunmamış bir mühendis. Portekiz kökenli, Osmanlı Musevisi bir aileden geliyor. Türkiye için ‘anavatanım’, Portekiz için ‘dede ülkem’ diyor. 1996’dan bu yana Portekiz’in İstanbul Fahri Konsolosu. 20 yıldır anavatanıyla dede ülkesi arasındaki ilişkilerin her boyutuna, noktasına virgülüne kadar hâkim. Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle müzakereleri resmen başlatmak için çabaladığı 2000’li yılların ilk yarısında özellikle Portekiz’deki, genel olarak da tüm Avrupa’daki ilişkilerini bu amaca vakfetmiş. Yıllarca DEİK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) şemsiyesi altındaki Portekiz İş Konseyi’nin başkanlığını yapmış. Diplomasi ve sermaye çevrelerinde tanınan biri olsa da bugüne kadar kamuoyunun ismini dahi duymadığı Aaron Nommaz, birdenbire karşımıza ‘Dona Gracia’ isimli son derece iddialı bir tarihi romanın yazarı olarak çıktı.
HIRİSTİYAN TAKLİDİ YAPARAK SERVET SAHİBİ OLDU
Nommaz romanı Yahudiler için kahraman mertebesinde bir tarihi figür olan Dona Gracia’nın ilginç yaşamöyküsü üzerine kurgulamış. Osmanlı İmparatorluğu’nun vârisi Türkiye’yle Portekiz arasındaki müşterek tarihin en önemli sembolü olarak gördüğü Dona Gracia’nın hikâyesinin peşine düşmüş. Nommaz, 1510’da Portekiz’de doğan Dona Gracia’nın yaşamını noktaladığı Osmanlı topraklarındaki rolünü kitabının başlığında ‘Kanuni’nin Yahudi Bankeri’ olarak özetlemiş. Bu elbette Türkiye’deki okuru kalbinden vurmak için itinayla seçilmiş bir sıfat. Oysa dünya Yahudi cemaati için, Dona Gracia, bütün yaşamını kendi ırkını Avrupa’daki engizisyon belasından kaçırıp kurtarmaya adayan bir azize. Yıllarca Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde Hıristiyan taklidi yaparak saraylarla yakın temas içinde büyük bir servet sahibi olan Dona Gracia, 1552’de geldiği Osmanlı’da bu ilişkileri sayesinde büyük nüfuz elde ediyor. Hikâyenin erkek başrol oyuncusu Dona Gracia’nın hem yeğeni hem de damadı olan Jozef Nasi.
HALİL İNALCIK VE İLBER ORTAYLI’YA DA DANIŞTI
Nommaz yola bir tarih kitabı yazmak için çıkmış ancak hem Osmanlıca ve İbranice bilmediği için hem de arşiv taramalarında Dona Gracia’nın izine pek rastlanmadığı için tökezlemiş. Yine de yılmamış, paraya da kıymış, bir İngiliz ressama döneme dair illüstrasyonlar yaptırıp zenginleştirdiği tarih kitabını kendince yazmış. Şu anda elinde tek kopyası olan o kitabı, aralarında Halil İnalcık, İlber Ortaylı gibi isimlerin de bulunduğu eşine dostuna fikir için göndermiş. Yakın zamanda rahmetli olan İnalcık kendisini çok cesaretlendirmekle kalmamış, tarih kitabı için dört sayfalık bir de önsöz göndermiş. İlber Hoca ise “Gayet iyi olmuş ama roman olmuş” demiş. Nommaz kapı kapı kitabevlerini de dolaşmış. Bir yayınevi yönetmeni “Yahudilere küfredersen satarsın” demiş. Akademisyen bir arkadaşıysa “Kapağa pis Yahudi” koy, içerde yine bunlar yazsın, satarsın’ diye akıl vermiş. Toplumsal nefret uyarılarına hiç takılmadan kitabı romana çevirmeye karar vermiş.
Bugün raflarda yerini bulan ‘Dona Gracia’, Nommaz’ın araştırmalarındaki boşlukların arasını sezgileri ve hayal gücüyle doldurduğu bir kitap. Üzerinde yaşadığımız toprakların bağrında sakladığı heyecan verici sayısız hikâyeden biri. Neresinden bakarsanız bakın heyecan verici; ister Osmanlı zaviyesinden, ister Avrupa’dan, ister salt Yahudi tarihinden...
Kitabı yazarken Türkiye’deki saray arşivlerine girebildiniz mi?
- Topkapı Saray Arşivleri’ne de girdim, Başbakanlık Arşivi’ne de girdim. Osmanlı arşivlerine ulaşmak meğer ne kadar da zormuş. 16’ncı yüzyılın en önemli Osmanlı kaynakları arasında yer alan ve Başbakanlık Arşivleri’nde muhafaza edilen mühimme defterlerini okuyabilecek, daha da önemlisi bu defterlerdeki kayıtlardan anlamlı bilgiler çıkarabilecek ne kadar az insan varmış. Onlara ulaşmak da ayrı zor. İlk problem şu oluyor; 16’ncı yüzyıl Osmanlıcası bilen birini buldum. “Bu iş sayfa sayfa okumadan olmaz, o yüzen ben 60 bin dolar isterim” dedi. Adam Osmanlı’da eski mülkü olan ve tapularını bulmak isteyen Suriyelilerle falan çalışmış daha çok. O vesileyle çok arşiv taraması yaptığını ama Dona Gracia’yla ilgili hiçbir şey görmediğini anlattı. “Bana bu parayı verseniz bile bir şey çıkma şansı çok az” dedi.
Osmanlı’da kayıt tutma geleneği güçlüdür gerçi.
- Kayıt tutma geleneği devlette var, serserilerde yok. Dona Gracia serseri, özel sektör.
Aslında kitabınıza göre de zaten Kanuni Sultan Süleyman’la bizzat teması sadece iki defa...
- Kanuni’yle konuşması hakkında hiçbir yerde bir kayıt ya da belge yok. Ama biraz deşerseniz şunu görüyorsunuz; bu kadın tüm saraylara girmiş, çıkmış. Portekiz Kralı’nın kankası, Maximillian’ın çok yakını, Papa’ya rüşvet verip belge almış bir kadın. Böyle bir kadın Osmanlı’ya gelecek de Kanuni onunla konuşmayacak, mümkün mü? Ama hiçbir yerde bir belge yok. Dolayısıyla benim kitapta yer alan, olasılığı yüksek bir kurgu.
O DÖNEM DÜNYANIN EN ZENGİN KADINI
Dona Gracia’nın Yahudi kimliği İstanbul’da ne zaman deşifre oluyor?
- Kanuni’nin doktorları biliyorsunuz hep Yahudi. Moşem Hamon tabii ki biliyor Dona Gracia’yı, insanları ateşten kurtarıp Osmanlı’ya taşıdığını. Kanuni’nin durumu bilmemesi mümkün değil. Osmanlı Venedik’e bir çavuş gönderip Papa’nın elinden kurtarıyor Dona Gracia’yı. Ama durumu enteresan. Osmanlı’yla bağı birebir kurulsa, Dona Gracia, Avrupa’da vatan haini ilan edilir çünkü bütün istihbaratı buraya taşıyor. Casusluk yapıyor yani.
Casusluk meselesi, hikâyenin Osmanlı ayağının kalbi, doğru mu?
- Dona Gracia, o dönem dünyanın en zengin kadını. Çok büyük bir servetle geliyor Osmanlı’ya. Avrupa’nın üç büyük bankerinden biri. Rüstem Paşa’nın Dona Gracia’nın yeğeni Josef’le bir konuşmasının kaydı var. Rüstem Paşa diyor ki, “Sizin paranız benim için o kadar önemli değil, bana istihbarat lazım”. Çünkü şu bilgiye ulaşmak önemli o zaman; Avrupa’da hangi kral borçlanıyor? Bir kral niye borçlanır? Demek ki savaşa girecek. Bunu erken anlamak çok önemli.
Avrupa’yı satıyor mu yani dini uğruna?
- Kadın çok küçükken babası onu İspanya’ya seyahate götürüyor. Kaldıkları hanın sahibi diyor ki; “Yarın sabah mutlaka ‘oto da fe’ye (iman aksı) gelmeniz lazım. Gelmezseniz sizin hakkınızda kötü düşünürler”. Bunlar da Hıristiyan kisvesi altında gidiyorlar meydana baba-kız. Orada Yahudilerin nasıl Hıristiyanlığa döndürülmek için aşağılandığını, rezil edildiğini, yakıldığını küçük bir kızken izliyor. Bütün hayatı boyunca oradaki ıstırabı ruhunda hissediyor. Kendisi de daima o tehlikeyle karşı karşıya. Evleniyor, düğünü kilisede yapıyorlar ama asıl düğünü evde kendi aralarında yapmak zorunda mesela. Bu haber dışarı sızabilir de... Hep risk var.
Dona Gracia, Osmanlı’ya geldiğinde Avrupa siyasetinde durum nedir?
- O dönem Avrupa’da iki büyük güç var. Kanuni ve Şarlken. Almanya, Avusturya, İspanya, Hollanda, Macaristan, Şarlken’e bağlı. Bu imparatorluğun Dona Gracia’yla devamlı kavgası var çünkü Osmanlı’da yaptığı işleri biliyorlar. Düşünsenize Şarlken’in en büyük düşmanı Kanuni’ye istihbarat veren kadın.
JOZEF NASİ, II. SELİM’İN KANKASIYDI
Fransız Kralı, Jozef Nasi’ye borcunu vaktinde ödeyemediğinde Kanuni, Akdeniz’de –bilhassa İskenderiye’de- Fransız bandıralı gemilerin üçte birine el koyarak paranın tahsilini sağlamıştı. Bu olay sarayda Nasi’ye verilen değerin boyutları hakkında aydınlatıcıdır. II. Selim, Josef Nasi’nin kankası. Nasi, eğer Müslüman olsaydı yüzde yüz sadrazam olurdu. Nasi’nin Şehzade Selim’in Osmanlı ihtişamının sembolü Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümünün ardından tahta geçişini kolaylaştıran süreçte önemli rol oynadığı da yine tarih kitaplarında rastladığımız bir olgu. II. Selim’le yakınlığı nedeniyle Nasi, hızla Sokullu Mehmet Paşa’nın nefretini kazanmıştı.
İki hayalim var; biri, sergisini yapmak, diğeri de sinagogunun restorasyonu...
Dona Garcia’nın Hasköy’de bir sinagogu var. Duvarları duruyor. Cemaat vakfına ait. Benim iki idealim var: Birincisi, Portekiz’den bir Dona Gracia sergisi başlatmak ve bu sergiyi, onun bütün gittiği ülkelere götürmek. İkincisi de, o sinagogun restorasyonu.
İhmal edilen tarihi şahsiyetlerden biri
Dona Gracia bu kadar fedakârlığına rağmen tarihine çok bağlı ve düşkün Yahudi âleminde neden hak ettiği ilgiyi görmemiş? - Dona Gracia’nın ihmal edilen tarihi şahsiyetlerden biri olduğunu söylemek lazım. Cecil Roth, Andre Aelion Brooks, Marianna Birnbaum onu tarihin derinliklerinden çıkartıp tanınması için çaba sarf eden araştırmacılar. Dona Gracia’nın doğumunun 500’üncü yılı olan 2010’da dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, sarayında onun için bir anma toplantısı düzenledi. Böylece yılların ihmalini bir şekilde telafi ettiler. Üst düzey katılımlı toplantıda tek Türk temsilci bendim. Peres orada yaptığı konuşmada Dona Gracia’yı, Theodor Herzl’e benzetti. Bu resmi anmayla İsrail devleti bu kahramanı tanımış oldu. Cansu Çamlıbel / Hürriyet Kelebek