Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Dün Bakanlar Kurulu'nda söyledim. Bakanlar Kurulu kararı veya KHK içerisinde dünyadaki bizim bilgimiz dışında nerede Türk, Türkiye unvanı varsa bunları yasaklamamız lazım. Bu ülke yönetimlerine bildirmek suretiyle bu unvanların kullanımızı yasaklamalıyız. Oradan prim yapmaya çalışıyorlar" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe'de Valilere sesleniyor. Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
"Bizim devlet yönetim anlayışımız eskidir, güçlüdür. Sizler bu kadim geleneğin 81 şehrimizdeki en üst düzey temsilcileri olarak çok büyük sorumluluk üstlenmiş bulunuyorsunuz. Devletin, hükümetin o şehirdeki tutan eli, yürüyen ayağı, hisseden kalbi konumundadır. Şayet valilerimiz bu görevlerini yerine getiremezse, tıpkı bir insanın engelli insan durumuna düşmesi gibi devlet çarkı da teklemeye başladı.
Valilik bir icraat makadır. Sizler devleti temsil ediyorsunuz. Ama sabah 9, akşam 6 mesaisi yapan o klasik devlet memuru anlayışı ile çalışamazsınız. Memurun sorumluluğu size karşı, sizin sorumluluğunuz millete karşıdır.
Türkiye son 200 yıldır pek çok şeyi geriden takip eden bir ülkedir. Biz 14 yıldır Türkiye'yi bu kısır döngüden çıkarıp, takip edilen bir ülke haline getirmenin mücadelesini veriyoruz. Sizlerden de bu hedefe uygun çalışmalar bekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye her dönemde olduğu gibi bugün de birçok sorunla baş etmektedir. Bugün iki husus öne çıkıyor. Biri terörle mücadele, diğeri de Suriye ve Irak krizlerinin bir parçası olarak ortaya çıkan sınır güvenliğidir. Bunlar iç içe girmiş sorunlardır. Türkiye 1984 yılından beri bölücü terör örgütüyle mücadele ediyor. Aynı şekilde 1980 öncesi DHKP-C gibi çeşitli örgütler varlıklarını sürdürüyor.
Suriye kriziyle birlikte kendisine alan açmaya çalışan DAİŞ belasıyla karşı karşıya kaldık. FETÖ'nün kanlı yüzüyle muhatap olduk. Bu terör örgütlerinin tamamıyla arka planlarında Türkiye'ye karşı ittifak konusunda işbirliği halindedir. PKK'lılarla birlikte FETÖ'cüler birlikte yakalanıyor. Pek çok eylemde DAİŞ ile PKK'nın ortak çabasını, gerisinde de FETÖ'cülerin desteğini görüyoruz. Bu durum bizim tüm terör örgütleriyle aynı dikkat ve hassasiyetlerle mücadelemizi zorunlu kılıyor. PKK ile FETÖ'nün, DAİŞ ile DHKP-C'nin bizim nezdimizde farkı yoktur. İşte bunları 15 Temmuz'dan sonra çok daha açık ve net yaşadık. Hepsinin de kökünü kazıyana kadar yolumuza devam edeceğiz. Tek fert kalıncaya kadar bu mücadeleyi sürdüreceğim. Çünkü ta belediye başkanlığından bu yana tanıdığım bu örgüt bizlere ihanet etmiştir.
Bölücü terör örgütünün başı buraya teslim edilirken, bu da malum yere Pensilvanya'ya gitmiştir. 15 Temmuz darbesi 1960, 1980 darbesinden çok daha büyük dönüm noktasıdır. Bu diğerlerinden farklı olarak inanç, eğitim, hayırseverlik gibi değerleri istismar eden bir çetenin ürünüdür.
Bu yapılar genel olarak, hesabi değil, hasbi çalışmalarına rağmen böyle bir kara dalga, kara bir bulut bunların üzerine gelmiştir. Allah'ın rızası, milletin gönlünü kazanmaya çalışanlarla bunları bir tutmamız mümkün değil. Burada hassas davranmamız gerekiyor. FETÖ devleti ele geçirme stratejisi üzerine kurmuştur. 15 Temmuz'a karışan subaylara baktığımızda 1980'li, 1990'lı yıllarda TSK'ya sızdıklarını görüyoruz. 30 yıl boyunca çok kişilikli hayat süren, takiye yapan bu insanların haleti ruhiyelerinin sağlıklı olması mümkün değil.
17-25 Aralık'ta biz yapının karanlık yüzünü gördük. Ancak kimseye meramımızı anlatamadık. Bunlar terör örgütü dedikçe, 'terör örgütü silahlı olur' diyorlardı, köşelerinde bunları yazıyorlardı. Milletimiz bizim mesajımızı aldığını seçimlerde gösterdi. Pek çok kişiye bu gerçeği anlatamadığımızı görüyoruz. Bu ihanet çetesi 15 Temmuz'da kan döktü, can aldı. Bunlar sıradan bir projenin ürünü değildi. Bizim yıllardır söylediğimizi kendi elleriyle tescil ettiler.
Teşkilat şeması önümüze geldiğinde, bu kişi sadece Türkiye'yi ele geçirme hesabı içinde olan bir meczup değil, bir terörist başı değil. En tepe noktaya geliyor, orada kainatın imamı olarak geçiyor. 170 ülkede ele geçirme gayreti içinde. O okullarda devlet başkanından, hükümet başkanına, ileri gelenlerin çocuklarını yetiştiriyorlar. O çocuklar yarın en üst düzey yönetici olacak. Onlar bu tür görevler üstlenmeye başladılar. Türk Cumhuriyetlerinde bu tür aktif görevleri var. Belgeleriyle anlatıyorum. Beni anlamakta zorlanıyorlar.
Dün Bakanlar Kurulu'nda söyledim. Bakanlar Kurulu kararı veya KHK içerisinde dünyadaki bizim bilgimiz dışında nerede Türk, Türkiye unvanı varsa bunları yasaklamamız lazım. Bu ülke yönetimlerine bildirmek suretiyle bu unvanların kullanımızı yasaklamalıyız. Oradan prim yapmaya çalışıyorlar.
Bütün bunlara rağmen, ben milletimin ferasetine inanıyorum. O feraset 15 Temmuz gecesini kendini ortaya koydu. Vatandaşımızın şahadete yürüyüşü, bütün hesapları alt üst etti.
Türkiye 15 Temmuz darbesini geride bıraktığında içeride ve dışarıda pek çok kimse, bu ülkenin böyle bir badireden kurtulması yıllar sürer diyenler olmuştur. Biz ne yaptık. Darbenin üzerinden 40 gün geçmeden Suriye'de uzun süredir planladığımız Cerablus operasyonunu başlattık. PKK terör örgütüne tarihinin en büyük operasyonlarını yürütüyoruz. Bazı arkadaşlar, dostlar 'niye cepheyi genişletiyoruz' diyenler oldu. Cephelerin genişlemesi veya daralması bir iman meselesidir. Bu ülkede biz askeriyle, polisiyle 1 milyon insan besliyoruz. Bunların yanında bu milletin kendisi 'ben varım' dedi. Bu cephelerin hepsi bizim için çok çok küçüktür. Biz mücadelemizi orada da sürdüreceğiz.
Gaziantep'te 56 insan şehit olduktan sonra birilerini mi bekleyecektik, müsaade mi alacaktık? Önce Cerablus operasyonu başlayacak dedik. Aynı şekilde Kilis. Şu anda Cerablus'da DAİŞ diye bir şey kalmadı. Onlar kaçacak biz kovalayacağız. Bir planımız var, bu plan Türkiye'nin sınırlarını güvence altına alma planıdır. Biz terör koridoru oluşturma gayretlerine evet diyemeyiz. Diplomatik görüşmelerimizi yapıyoruz, yapacağız, diğer yandan sınırlarımızı barış koridoru haline getireceğiz. Bizim Suriye topraklarında zerre gözümüz yok. Herkes de haddini bilmeli. Biz bu adımları kararlılık içinde atıyoruz. Orada kardeşlerimiz var.
Uluslararası hukukta o ülkenin hükümeti sizi çağırmazsa oraya giremezsiniz. Biz o ülkenin sahipleri olan halkın davetine icabet ediyoruz. Zaten ülke yönetimi zalim. 600 bin insanı öldüren bir katilden mi izin alacağız? İş bu noktaya gelmeseydi Suriye farklı bir konumda olacaktı. Cerablus operasyonunun başarısı Suriye'deki dengeleri alt üst etti. Bölgede Türkiye'nin içinde olmadığı hiçbir senaryonun devreye sokulması mümkün değildir.
PKK'nın, PYD'nin, YPG'nin yoğunlaşan eylemlerinin Suriye'de kaybettiği yarın Irak'ta da kaybedeceği bellidir. PKK gerek eleman temini, gerek yerel destek bulma konusunda ciddi sıkıntı içindedir. Örgütün kimlerin taşeronluğunu yaptığını görüyor. Geçtiğimiz yıl temmuz ayında yaşanan olaylar bölge halkının örgütle mesafe koymasını sağlamıştı.
Darbe girişimi gecesi pek çok şehrimizde vatandaşlarımızın bayraklarla sokaklara dökülmesi bunu gösteriyor. Dünyaya bir kez daha sesleniyorum. Benim milletim F-16'larla bomba yağdırılırken, tanklar üzerinden geçerken onların elindeki tek silah bayrağı ve imanıydı. Bu neticeye de böyle ulaştık. PKK ve iltisaklı kuruluşların kapanmaya doğru gittiği bir dönemdeyiz.