Ortalama ömür beklentisi bir Türk kadınında 80, erkeğinde ise 75... Dünya genelinde de kadınlar erkeklerden daha çok yaşıyor. Bunun baş sorumlusu da, erkeklerin ta kendileri... Neden mi? Buyurun...
Erkekler kadınlardan daha kısa ömürlü ve bu dünyanın hemen her ülkesinde değişmez bir erkek yazgısı.
Rakamlar ülkelere göre değişse de sonuç değişmiyor. Erkekler kimi ülkelerde 5, kimi ülkelerde 10, hatta 15 yıl önce hayata kadınlardan daha erken veda ediyor. Durum bizde de aynı: Rakamlar Türkiye’de ortalama yaşam süresinin kadınlar için 80, erkekler içinse 75 yaş civarında olduğunu gösteriyor. Peki, bu farkın sebebi ne? Sorumlusu kim? Öyle ya, biyolojik olarak kadınlardan daha güçlü, kuvvetli olan erkeklerin ömürlerinin de daha uzun olması gerekmez mi?
Erkeklerin neden daha kısa ömürlü olduklarının nedenlerini yazıyı okuyunca çok daha iyi anlayacaksınız ama ben baş sorumlunun kim olduğunu daha yazının başında hemen belirteyim: ERKEKLER! Detaylar için buyurun…
KÖTÜ BESLENİYORLAR
Erkeklerİn kadınlara göre daha kötü beslendikleri, yeme içme konusunda çok daha dikkatsiz, umarsız oldukları tartışma götürmez.
Sorunları sadece dikkatsiz olmalarıyla sınırlı kalsa neyse. Toksik, kötü besinlere, zararlı şeylere erkekler nedense daha çok düşkünler. Ve bu özellikle damar hastalıklarının erkeklerde daha sık görülmesinin mühim nedenlerinden biri.
SAĞLIKLARINI CİDDİYE ALMIYORLAR
Erkekler doktorlar, tahliller ve testlerden pek hoşlanmazlar.
Sağlık taramalarını, kalp incelemelerini, kanser taramalarını vaktinde yaptırmazlar. Kolonoskopik incelemeleri, hele hele prostat muayenelerini duymak bile istemezler.
Benim kişisel gözlemim şu: Bizde de erkekler prostat muayenelerini bile eşlerinin ısrarıyla yaptırıyorlar.
Sonrası malum:
Daha kolay ve sık hastalanıyor, hastalanınca da ciddi ve ağır sorunlar yaşıyor, hatta bazen yenik düşüyorlar. Kısacası “hastayım!” demeyi ayıp sayan, sağlığına dikkat etmek bir yana “atın ölümü arpadan olsun” cümlesini tekrarlama yanlışına düşen erkeklerin sayısı kadınlardan çoook daha fazla.
STRES ÜRETİYORLAR
Süreklİ yeni stresler üretmek de sık görülen erkek yanlışlarından biri. Lüzumsuz şeyleri kafaya takmak, basit sorunları bile öfke, kızgınlık nedenleri yapmak, gereksiz konularda detaylarda boğulmak ve daha pek çok yanlışı da erkekler kadınlardan daha sık yaparlar.
Ayrıca ne iyi duygularını, ne de öfke ve kızgınlıklarını ifade ederken kadınlar kadar açık ve samimi davranmazlar. Daha da kötüsü hiddete de, şiddete de kadınlardan çok daha eğilimliler. Bütün bunlar onlarda iç çatışmaların daha yoğun olmasına, stres kuyusunun derinleşmesine yol açar. Netice malum: DAHA SIK KALP SORUNU, DAHA ÇOK TANSİYON PROBLEMİ…
KORUNMUYORLAR
Erkeklerİn sık tekrarladıkları yanlışlardan biri de basit korunma tedbirlerini bile ciddiye almamak olmalı.
Üstelik çoğu bunu “erkekliğin şanından!” sayarlar. Otomobillerinde güvenlik kemeri bağlamaz, motosiklet sürerken kask kullanmazlar. Cinsel ilişkilerde de gerekli korunma önlemlerini ciddiye almazlar. Ayrıca iş kazalarında da şampiyonluğu kadınlara asla kaptırmazlar. bununla da kalmazlar
Korunmama yanlışları bunlarla sınırlı kalsa neyse.
Basit ve keyifli korunma tedbirlerini bile kafalarına takmazlar. Soğuk havalarda atkı kullanmak, kalın bir palto giymek, hatta şapka kullanmak erkeklerin pek aklına gelmez. Neticede daha sık enfeksiyon kaparlar, daha çok yaralanırlar, daha fazla kazaya maruz kalırlar.
ALKOLÜ FAZLA KULLANIRLAR
Erkeklerİn kötü alışkanlıklar bakımından da kadınlara fark attığı kesin.
Örneğin sigaraya daha erken yaşlarda başlarlar, daha uzun süre sigara kullanırlar. Ayrıca daha bol ve sık alkol tükettikleri de kuşku getirmez. Diğer toksik maddelere de erkeklerin daha yatkın olduğu bilinir. Bu yanlışlarsa erkeklerde KOAH’ın, karaciğer rahatsızlıklarının, sinir hastalıklarının neden daha yaygın olduğunu açıklar.
GÜÇLÜ, KÖKLÜ İLİŞKİ KURMAZLAR
Erkeklerİn arkadaşlık ve dostluk ilişkilerinin de kadınlarınki kadar köklü, içten, sağlam ve uzun ömürlü olduğu söylenemez. Ellisinden sonra bile okul arkadaşlarıyla düzenli buluşup dertleşen, çocukluk veya iş arkadaşlarıyla hiç olmazsa yılda bir kez bile bir araya gelen, akrabalarıyla ilişkilerini eşleri kadar samimi ve yoğun yürütebilen erkeklerin sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır.
Dahası mevcut dostlukları bir anda koparıp atma konusunda da erkekler maalesef kadınlardan daha kayıtsızdır. Kısacası erkek milleti ne dostluk kurmada ne de kurulu dostlukları sürdürme ve korumada kadınlar kadar başarılı olmuyor, olamıyor. Bütün bunlar erkekleri yalnızlaştırıyor.
PAYLAŞMAZ DERTLEŞMEZLER
Sanıldığının aksine erkekler kadınlara oranla daha çekingenler. Sorunlarını söylemek istemezler.
Problemlerini saklar, paylaşmayı sevmezler. Daha az konuşup dertleşirler. Yalnızca erkek arkadaşlarıyla değil, kız arkadaşları, sevgilileri, hatta eşleri (ve muhtemelen de kendileri) ile bile sorunlarını açık seçik konuşmayı, yanlışlarını tartışmayı bilmezler. Bu hatayı doktorlarıyla sağlık konularını konuşurken bile yaparlar.
DEPRESYON TUZAĞINA DÜŞÜYORLAR
Belkİ şaşıracaksınız ama erkekler kadınlardan daha kolay ve sık depresyona giriyor.
İşin kötüsü erkeklerin depresyonu bildik depresyon gibi de olmuyor. Depresif erkek geri çekileceği yerde öfkeli, sinirli biri haline geliyor. Çabuk parlıyor, kırıyor, döküyor. Üstelik bir de bu yetmezmiş gibi çok çabuk kırılıyor. Öyle ki olur olmaz şeye küsüp duran bir çocuk haline gelebiliyor. Neticede uyku sorunları ve daha pek çok problemle baş başa kalıyor.
GÜÇ SAPLANTILARI VAR
Erkeklerİn çoğunda bitmez tükenmez bir güç tutkusu, bir güce yakın olma, hatta vazgeçilmez bir güç noktası haline gelme eğilimi var.
Çoğu da doymak bilmeyen bir başarıya odaklanma nedeniyle yorgun düşüyor. Bütün bunlar onları geriyor, halsiz ve uykusuz bırakabiliyor. Olanla yetinmelerini, küçük şeylerle sevinmelerini, bu da geçer diyebilmelerini zorlaştırıyor. Daha fazla güç için bile bile boylarından büyük işlere girmek, başarısız olacağı baştan belli süreçlere balıklama dalıp uykusuz gecelere yatmak da olağan erkek yanlışları.
DEĞİŞMEYİ SEVMİYORLAR
Erkeklerİ kadınlardan ayıran mühim farklardan biri de şu:
Erkekler değişmeye, ortaya çıkan yeni gelişmelere göre yeni pozisyonlar almaya, değişimlere uyum sağlamaya da pek yatkın değiller. “Değişmek” kadınlar için “yenilenmek, geçmişi geçmişte bırakıp yeniden başlamak” gibi güzel anlamlar ifade ederken erkekler için “yaptığı bir şeyi başaramamak, var olanı yitirmek, kurulu düzenden vazgeçmek ve bazen de kaybetmek” ile eş anlamlıdır.
Değişimi “döneklik” olarak değerlendiren erkekler bile var!