Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, “Rus pilotunun öldürülmesi meselesi son derece üzücü bir mesele. Bu üzüldüğümüz bir mesele. Özür dilemek diplomatik anlamda çok başka bir şeydir. Pişmanlık da değil, üzgünüz yani. Onların da üzgün olması lazım. Türk hava sahasının bu kadar kasıtlı bir şekilde ihlal edilmesinden onların da üzgün olduğunu tahmin ediyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Başbakan Binali Yıldırım’ın Rus mevkidaşlarına yazdığı mektuplara değinen Zeybekci, “Mektupların aslında bir özelliği yok. Mektuplar gayet rutin mektuplar. Milli günü sebebiyle gönderilmiş olan tebrik mektupları. Ama normal olamayan dönemde bu olduğu için de tabi ki dikkat çekici bir hale geliyor. Mektuplardan sonra Rusya’dan da, Rusya Devlet Başkanlığı sözcülerinden de ‘Türkiye ile ilişkilerimizi iyileştirmek istiyoruz, düzeltmek istiyoruz’ cevabı geliyor. Ben de dün burada ekonomi gazetecileri ile yapmış olduğumuz toplantıda, sohbet sırasında dediğim konuşuldu. Bu her iki ülke için sürdürülebilir bir ortam değil. Ama kim daha fazla zarar görür bundan derseniz, şu anda kimin daha fazla ekonomik alanda zarar gördüğü, tabi bizim de etkilendiğimiz, negatif etkilendiğimiz, gerek turizmde, gerek ihracatta gayet ortada.
RUSLAR DAHA ÇOK ETKİLENDİ
Ama Rusya daha çok etkilendi ve etkilenmeye de devam edecek. Çünkü direkt bu fiyatların yukarı gitmesi, bir yandan enerji ve hammadde fiyatları, yani gelirleri itibarıyla Rusya’nın inanılmaz bir kayıp yaşadığı, kendi ihracatının sırf 2015 yılında yüzde 33,34’ler seviyesine düştüğü, Rusya’da gelirlerin düştüğü, fiyatların yukarı doğru gitmesi, çarpan etkisi yapıyor. Onun için burada akıl ortada, müşterek akıl, insan aklı bunun bir an önce düzeltilmesi. Beklentilerimiz de ‘aman işte Rusya’ya çok güzel olacak, her şey süt liman olacak, bir anda işler patlayacak, turistler gelecek’ yok böyle bir şey. Ama en azından negatif gidişin durması, bunun yavaş yavaş pozitife dönmesi ve bunun gerek ekonomik, gerekse turizm alanında, turizm de bir ekonomidir sonuçta, bu anlamlarda bir pozitif dönüşüm başlamış olması bile bizim için büyük anlam ifade ediyor” ifadelerini kullandı.
“PİŞMAN DEĞİLİZ AMA YAŞANAN SONUÇTAN DOLAYI ÜZGÜNÜZ”
Rusya ile Türkiye’nin birbirini tamamlayan iki ülke olduğunu dile getiren Zeybekci, Rus uçağının düşürülmesi olayında Türkiye’nin herhangi bir suçu olmadığına dikkat çekti. Yaşananlardan dolayı pişman olmadıklarını, ancak üzgün olduklarını ifade eden Bakan Zeybekci, “Belki benzetme yanlış olacak ama insan kardeşini, insan anasını babasını, insan çocuğunu seçemez. İnsan komşusunu da seçemez. Bizim böyle bir şeyimiz yok. Birbirimizi reddetme ama diğer taraftan Rusya ile Türkiye’nin şöyle bir özelliği de var; birinde olmayan her şey ötekinde var. Biz birbirimizi inanılmaz tamamlayan, birbirine inanılmaz bir şekilde birliktelikten kazançlı çıkacak iki ülkeden bahsediyoruz. Devasa bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden gelen bir gelenekle, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk defa bir uçağı, ilk defa bir savaş uçağı vurulan bir ülkeden bahsediyoruz. Dolayısıyla bunun arkasında, bunu kabul etmek Türkiye için de böyledir yani. Ama biz haklıydık orada. Türkiye sınırı defalarca günlerce, aylarca ihlal edildi ve defalarca uyarılan ve girdikten sonra da dakikalarca, 13, 14 dakika boyunca uyarılan bir tacizden bahsediyoruz. Rus uçağının düşürülmesiyle orada Rus pilotunun öldürülmesi meselesi son derece üzücü bir mesele. Bu üzüldüğümüz bir mesele. Özür dilemek diplomatik anlamda çok başka bir şeydir. Pişmanlık da değil, üzgünüz yani. Onların da üzgün olması lazım. Türk hava sahasının bu kadar kasıtlı bir şekilde ihlal edilmesinden onların da üzgün olduğunu tahmin ediyoruz. Biz de bu yaşanan
"YANILGI İÇİNE DÜŞMEYELİM”
Bakan Zeybekci, İran’a uygulanan ambargoların kaldırılmasından sonra bir anda İran’a bütün kapıların açılacağını düşünmenin doğru olmadığını söyledi. Türkiye-İran ilişkileri hakkında bilgiler veren Zeybekci, şunları söyledi:
“İran’a uygulanan bu ambargolardan sonra İran’a bir anda bütün kapıların sonuna kadar açılacağı, İran’ın yurt dışında el konulan varlıklarının tamamının bir anda yüzde yüz serbest bırakılacağı gibi bir yanılgı içine düşmeyelim. Diğer taraftan 2015’in 1 Ocak’ı itibariyle, 2015’in yılbaşında ben İran’daydım, 2014’ü 2015’e bağlayan yılbaşında. Şunun için de oradaydık; Tercihli Serbest Ticaret Anlaşmamızın yürürlüğe girmesi ile ilgili bir tören vardı, onun için oradaydık. Biz 2015’te Tercihli Ticaret Anlaşması ile girdik İran’a ve 2015’in sonunda da bunu minimum 40, 125 ayrı üründe sıfır gümrükle çalışıyoruz. Minimum 40 ürün daha eklemek, bunu minimum 165’e tamamlamak istiyoruz. Hatta şöyle bir noktaya geldik ki, bunu küsurlu yapmayalım; dedik ki ‘200’e tamamlayalım. Siz de bildirin biz de bildirelim.’ Biz İran’la birbirimize çok benzeyen iki ülkeyiz. Özellikleri ile benzer durumdayız, kültür itibarıyla benzer durumdayız, coğrafya, iklim, tüketim alışkanlıkları anlamında benzer durumdayız. Biz İran’ın şu anda altyapıyla ilgili problemlerinin, konutla ilgili, üst yapıyla ilgili, turizmle ilgili, teknolojiyle ilgili bütün bunlarla ilgili bölümlerini daha yeni geçmiş olan bir ülkeyiz.
İRAN'DA ÇOK PARA YOK
Tecrübeliyiz, yani daha sıcağı üstünde bir tecrübemiz var. Onlarla da bunları devamlı olarak paylaşıyoruz. Yani Çin’in orada olması, Kore’nin orada olması anlamlıdır tabi, bunları göz ardı etmemek lazım ama biz İran’la birlikte daha başarılı olabileceğimize inanıyoruz. O yönde de zaten görüşmelerimiz var. Biz İran’la işbirliğinde ortaklık, birlikte yapmak üzere bir konsept üzerine çalışıyoruz. Ama diğer ülkelerin İran’la böyle bir yakınlığı, böyle bir hedeflerinin olduğunu biz zannetmiyoruz, hedefleri de yok zaten. Gelip orada yatırım yapmak derken, gelip orada altyapı, üst yapı yatırımlarını yapıp parayı alıp gitmek veyahut da gelip orada enerji karşılığında yatırım yaparak, karşılığında enerji alıp gitmek. Biz öyle değiliz. Biz Türk ve İranlı iş adamlarının birlikte hem İran’da hem Türkiye’de gerekli plan yatırımları birlikte yapması ve Türkiye olarak biz oradaki yatırımlarda yine Türk ve İranlı iş adamları bir araya geldiğinde, Türk Eximbank’ıyla finansmanları yaratarak. Yani bütün paralar serbest bıraktı, İran’da çok para var; öyle bir şey yok. Şu anda Türkiye olarak bizim onlara finansman anlamında yardım etmemiz son derece gerekli.
TAHRAN'DA ÖNEMLİ MERKEZ
Yani o anlamda biz memnun oluruz İran’ın çok hızlı bir şekilde gelişmesinden. Orada bütün dünyanın global ekonomilerinin orada olmasında ve İran’ın büyümesinden son derece memnun oluruz. Çünkü İran büyüdüğü zaman, İran’da milli gelir arttığı zaman, İran’da istihdam arttığı zaman, İran belirli bir seviyeye geldiği zaman, İran bizim için de son derece önemli bir tüketim pazarı haline gelir. Yani orada şimdi satamadığınız birçok ürünü satar hale gelirsiniz ve bu hükümet döneminde İran bizim için birinci öncelikli ülkelerden bir tanesi. Dünyadaki birkaç ülkeden bir tanesi ve İran’da şu anda 10 personelle Türkiye Ticaret Müşavirliğimiz var. Şu anda açıldı. Türkiye Ticaret Merkezi’ni ilk defa orada açıyoruz. Bizim için önemli olan ilk ticaret merkezini İran’da açıyoruz. Özel sektörün olduğu bir merkez. Sadece özel sektörün, odaların, İhracatçılar Birliği'nin, TİM’in, TOBB’un da birer ofisinin olduğu ama diğer tamamında özel sektörün, şirketlerin, ofislerinin olduğu kiralarını biz vereceğiz, personel giderlerini biz vereceğiz, yıllık 3 milyon dolara kadar o ofisin giderlerini biz vereceğiz ve bu Tahran’ın en prestijli yerinde ve Tahran’ın en önemli meydanına bakan bir yerde olacak. Şu anda Ekonomi Bakanı olarak da benim de birinci önceliğim bu. Çünkü İran-Türkiye Karma Ekonomi Komisyonu Başkanlığı ve oradaki bütün ilişkilerde karşılıklı olarak oradaki ilgili bakanla Türkiye’deki Ekonomi Bakanı, bizde İran-Türkiye ekonomik ilişkilerinin de birebir en üst seviyede temsili, cumhurbaşkanlarımız tarafından görevlendirilen iki bakanız.”
“GÜMRÜK BİRLİĞİ, BAĞIMSIZ BİR ÜLKENİN İMZALAMAMASI GEREKEN BİR ANLAŞMA”
Bakan Zeybekci, 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması'nın bağımsız, hür bir ülkenin imzalayacağı bir anlaşma olmadığını vurguladı. Avrupa Birliği platformlarında anlaşmanın adil olmadığını defalarca vurguladıklarını kaydeden Zeybekci, “Gümrük Birliği bağı ile 20 yıldan beri bağlı olduğumuz Avrupa Birliği’nde maalesef bizim asimetrik dediğimiz ama bağımsız, hür bir ülkenin asla imzalamaması gereken bir anlaşmayı biz 1995 yılında imzalamışız. Eleştirmiyorum, o günün şartlarında belki doğru olan oydu. Ama şöyle bir organizasyon düşünün. Öyle bir ortaklık var ki sizin tek bir oy hakkınız bile yok. Gümrük Birliği böyle bir şey. Siz hiçbir şey söyleme hakkına sahip değilsiniz.
Avrupa Birliği’nin aldığı tüm kararlara kayıtsız ve şartsız uymak zorundasınız. Daha kötüsü ne biliyor musunuz? Avrupa Birliği üçüncü ülkelerle imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşması veyahut da benzeri anlaşmalara otomatik olarak siz kapınızı açarak kabul ediyorsunuz. Bu ülkelerden bir tanesi Cezayir, bir tanesi Meksika, bir tanesi Güney Afrika, buna benzer ülkeler. Bunlar Avrupa Birliği ile Serbest Ticaret Anlaşması imzaladığında Türkiye’den otomatik olarak Avrupa’dan elde ettiği tüm hakları elde ediyor. Ama asıl önemli olan şu; çöp olmasa bile onun Avrupa Birliği vasıtasıyla senden elde ettiği hakları sen o ülkeden elde edemiyorsun. O lütfederse seninle ayrıca bir Serbest Ticaret Anlaşması imzalaması gerekiyor. O geldiği zaman senin kapıların ticari anlamda sonuna kadar açık, sen ona gidersen kapalı, ‘benim senle böyle bir anlaşmam yok’ diyor. ‘Nasıl yaparsın bunu’ diyorsun, ‘Ben Avrupa Birliği ile seni aldım’ diyor. Yani düşünün Avrupa Birliği seni satıyor, pazarlıyor seni, senin ülkeni pazarlıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Şimdi 2014 yılının ocak ayında o günkü Başbakanımız, şimdiki Cumhurbaşkanımızla Avrupa Birliği’ne ziyarette orada biz bunu çok net bir dille anlattık. Bu Türkiye için kabul edilebilir ve sürdürülebilir değildir. Bu anlaşma imzalanırken iddia o dönemde 1995 yılında, ‘Türkiye nasıl olsa 2000 yılına kadar Avrupa Birliği’ne tam üye olur, bu arada Gümrük Birliği’ni de siz ekonomik anlamda entegrasyonunu gerçekleştirmiş oluruz. İşte fazla uzamaz bu rahatsızlık, rahatsızlık var ama fazla uzun süren bir rahatsızlık olmaz’ diye. Biz bunu 2014’ün ocak ayında ‘Bu kabul edilebilir değildir, sürdürülebilir değildir. Bu böyle devam ederse biz bunu Avrupa Birliği’yle Gümrük Birliği Anlaşmamızı tekrar gözden geçiririz, gerekirse tek taraflı askıya alırız’ diye söyledik.
Çünkü bir de yaklaşan tehdit var. Amerika ile Avrupa Birliği iki devasa ekonomi bir araya geldiğinde, Amerika Avrupa’dan elde ettiği tüm imtiyazların tamamını senden elde etmiş oluyor otomatik olarak. Siz Amerika’dan hiçbir şey talep edemiyorsunuz. Biz bunları söyledikten sonra şubatta tekrar buluştuk. Martta, nisanda Türkiye’de tekrar buluştuk. Diplomaside, uluslararası ilişkilerde rest yoktur. Diplomatik dillerle söylenir. Denir ki; ‘sonuçları itibariyle öyle bir noktaya gelinir ki bu Gümrük Birliği'yle bizim sizinle olan ilişkimiz, biz bunu sürdüremeyiz. O gün gelmeden gel bunu düzeltelim. Ogün geldiği zaman yapacak bir şey kalmıyor çünkü. O gün gelmeden bunu düzeltelim, sonuçta bunu çok pozitif bir şekilde yaklaşıldı ve hızlı ilerledik.’ 2015’in gecen sene 14 Mayıs günü, bir yıl önce Bürüksel’de ortak bir deklarasyonla bir Türkiye’nin Gümrük Birliği konusunda, sadece Gümrük Birliği kapsamında, Avrupa Birliği’ndeki karar alma mekanizmalarında olması, iki; Avrupa Birliği’nin üçüncü ülkelerle imzalayacağı ve imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarında ve benzerlerinde Türkiye’nin otomatik olarak taraf olması, yani aynı hakları o ülkeden de elde etmesi, üç; ki bu da önemli, ekonomik anlamda Gümrük Birliği’nin kapsamı sadece sanayi ürünleri ile sınırlı. Yeni biz onlarla mutabakatımızda, ki bunu gerçekleştireceğiz, hizmetler, tarım ve gıda, kamu alımları ve yatırımlar. Bu hizmetlerin ve kamu alımlarının iki ülke arasında Gümrük Birliği kapsamına alınmış olaması şu demek; sizin firmalarınız artık Paris Belediyesi’nin veyahut da Brüksel Belediyesi’nin veyahut da diyelim ki Alman Frankfurt Belediyesi’nin bir satın alma ihalesine rahatlıkla girebilecek. Oradaki bir hizmet ihalesine girebilecek. Bu ekonomik anlamda tam bir entegrasyon demek” diye konuştu.