Bütün umutlara rağmen çözüm süreci rafa kaldırıldı. Geçen temmuz ayından bu yana yani neredeyse 1 yıldır çatışmalar devam ediyor. Üstelik bu sefer PKK terörü şehirlere taşıdı. Peki, süreç neden tekrar kana bulandı? PKK neden savaş stratejisine döndü? HDP buna neden yeterince direnemedi? Olup bitene bölge halkı ne diyor? Habertürk’ten Kübra Par, bu soruları PKK’nın şiddet stratejisini benimsemediğini sıklıkla dile getiren ve HDP içinde dindar-muhafazakâr Kürtlerin temsilcisi olarak görülen Altan Tan’a sordu.
-Son iki saldırıyla başlayalım. Midyat’taki bombalı intihar saldırısını da İstanbul Vezneciler saldırısını da PKK üstlendi. Ramazan günü hem polislerin hem sivillerin canına kıyan bu saldırılara ne diyeceksiniz?
-Bu iki saldırıda da bundan önceki saldırılarda da terör eylemleri asla meşru, mazur görülemez. Hangi terör örgütü yaparsa yapsın tamamını kınıyorum. Bu eylemler halka fayda getirmeyecek, daha fazla gerilimi, karışıklığı ve kaosu körükleyecek. Sonunda ülkeyi iç savaşın eşiğine getirecek, ardından askeri darbeye neden olacak eylemler yapıyorlar.
-Bu koşullar altında HDP’lilerden daha yüksek sesli tepkiler bekliyoruz. Yapabileceğiniz daha fazla şey yok mu?
-“Yapacak daha fazla bir şeyimiz yok” diyemeyiz. Bir şeyi durduramıyorsak yapılacaklar bitmemiş demektir. Kürtlerin Türkiye’de hak arama mücadelelerinde şiddetin, terörün sağlayacağı bir fayda yoktur. Kürt siyasal hareketleri topyekûn kesin bir yol ayrımındadır. Kürtler Türkiye’yle birlikte bir gelecek mi inşa edecek? Yoksa Türkiye’den ayrılarak ayrı bir siyasi gelecek mi inşa edecek? Yakın zamana kadar PKK dahil Kürt siyasetçilerin ezici çoğunluğu demokratik bir Türkiye inşa edecekti. Hatta bu modeli Suriye’ye, Irak’a taşıyarak demokratik bir Orta Doğu fikrini savunuyorlardı. Bu sürecin benim açımdan cevabı nettir. Türkiye ile birlikte demokratik ve legal yollarla bir gelecek inşa etmeliyiz. Demokratik tercihin ne kadar doğru bir yol olduğu 7 Haziran 2015 seçimlerinde ispatlandı. Kimsenin öngöremediği büyük bir destekle 80 milletvekili çıkardık. Bu süreç demokratik çizgide devam ettirilseydi 1 Kasım’da en az 100 milletvekili çıkarabilirdik. Bir sonraki seçimde HDP anamuhalefet partisi olabilirdi.
‘AKP TÜRK-İSLAM SENTEZİNDEN AYRILAMADI’
-Peki, ne oldu da şiddet yolu seçildi? Daha koalisyon formülleri ortada yokken, çözüm sürecinin geleceği belli değilken, Kandil 11 Temmuz’da ateşkesi bitirdi. Peşinden 15 Temmuz’da Bese Hozat “Yeni süreç devrimci halk savaşı sürecidir” dedi. 19 Temmuz’da Cemil Bayık halka silahlanma çağrısı yaptı. 22 Temmuz’da iki polis gece evlerinde öldürüldü. “Kandil aslında HDP’nin demokratik başarısından rahatsız oldu” tezi doğru mu?
-Savaş başladıktan sonra bunu PKK’nin, Kandil’in ya da Recep Tayyip Erdoğan’ın istemiş olması önemli değil. Bana göre saydıklarının hepsi bu savaşı istedi. Ama HDP istemedi. HDP bu savaşın ortasında-arasında kaldı. Türkiye Cumhuriyeti ulus devlet mantığını rafa kaldırarak, Kürtleri kavim ve millet olarak kabul ederek demokratik bir Türkiye inşa etmeye hazır değil. Her şey Türklerin olacak ama Kürtler Türklerin vatandaşı mı olacak? Türkiye Cumhuriyeti 23 Nisan 1920’de böyle kurulmadı. Ankara’da Meclis açılırken bütün kavimler ortak bir milleti kurdular. 1 Nisan 1923’ten sonra Türk kimliğinin hâkim olduğu, Kürtlerin topyekûn inkâr edildiği bir dönem başladı. AKP iktidara geldiğinde bu değişecek sandık. “Ümmet fikrine sahipler. Irkçı ve nasyonalist değiller. Demokrat bir Türkiye inşa edebilirler” diye düşündük. Fakat gelinen noktada AKP Türk-İslam sentezinden ayrılamadı. AK Parti’nin bilinçaltı milliyetçilikle dolu kadroları Kürtlerle ortak bir Türkiye kuramadı. Kürtçe anadili eğitimi kabul etmediler. Kürtçe’nin ikinci resmi dil olmasını kabul etmediler. Bölgesel yönetimleri kabul etmediler. HDP’nin 80 milletvekili çıkarmasıyla bazı hakların verilmesi gerektiğini gördüler ve ürktüler. Bu işi çatışmaya ittiler.
‘PKK’NİN YENİDEN ŞİDDET SARMALINA GİRMESİNİN HİÇBİR İZAHI YOK’
-İyi de sürecin bu noktaya gelmesinde PKK’nin hiç mi suçu yok? PKK neden şiddet oyununa girdi?
-Bunun hiçbir izahı yok. Cumhurbaşkanı’nın, AK Parti’nin, devletin işine geleceğini bile bile PKK şiddet sarmalına girdi. Bunun Ortadoğu’daki geliş¬melerden, uluslararası müdahalelerden kaynaklandığı söyleniyor. Belki bu çatışmalar¬dan sonra devletin bazı adımları atmaya mecbur edilebileceği düşünülüyordu. Ama sonra bir PKK yetkilisi “2016 yılında devletin bu kadar sert bir şekilde üzerimize geleceğini düşünemedik” dedi. Bu özrü kabahatinden çok daha büyük bir ifadedir. 7 bin Kürt genci hayatını kaybetmişse sadece “pardon” diyemezsiniz. Bunu görememiş ve hesaplayamamışlarsa görevi bırakmaları lazım. Bana göre Türkiye’deki derin yapılarla Kürt siyasetinin içindeki derin yapılar bu işi paslaşarak birlikte yaptılar.
‘HDP SÜRECİ DOĞRU YÖNETEMEDİ’
-Madem sürecin bu noktaya geleceğini gördünüz, engellemek için siyasetçiler olarak neden bir şey yapmadınız?
-Siyaset, güç meselesidir. Güç yoksa sadece konuşabilirsiniz.
-7 Haziran’da alınan onca oya rağmen Kandil HDP’den daha mı güçlüydü?
-Halkın gözünde daha güçlü değildi. 7 Haziran gecesinden itibaren siyaset doğru götürülebilseydi daha farklı olurdu. 7 Haziran gecesi “Seni başkan yaptırmayacağız” sözü yerine geldi. O gece AKP iktidardan düştü ve HDP topluma vaat ettiği şeyleri yerine getirdi. Tüm bunlar olduktan sonra yeni bir hesap kitap yapılmalıydı. Daha ilk geceden ve parti kurullarında tartışmadan “Biz AKP ile koalisyona kapalıyız” demek doğru değildi. Kendi ilkelerimiz doğrultusunda AKP de dahil her türlü koalisyona açık olmalıydık. Kapıları kapatamazsınız. Başbakan partiye geldiğinde “Gelir bir kaçak çay içer, gider” diyemezsiniz...
‘MUHAFAZAKÂR KÜRTLER, HDP POLİTİKALARINDAN RAHATSIZ’
-Peki HDP’nin bölünmesi ve yeni bir siyasi partinin çıkması ihtimali var mı?
-Bu ihtimal tabii ki var. Kürtlerin büyük çoğunluğu dindar ve muhafazakâr. 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin oyu 3 milyon arttı. Daha önce AKP’ye oy vermiş 2 milyon Kürt oyunu HDP’ye verdi. Sol, sosyalist, liberal çevreden gelen oyları küçümsemiyorum. Sadece tespit yapıyorum. 1 Kasım’dan sonra ise oy kaybettik.
-Neden?
-Bunun iki sebebi var. Birincisi çatışmalı sürecin yeniden başlaması. AK Parti’den gelen seç¬men HDP’nin güçlenerek AKP ile çözüm sürecini devam ettirebileceğini düşünüyordu. İkincisi aynı kitle HDP’de, güçlerinin çok üzerinde sol ve sosyalist temsilin olduğunu gördü. Seçim gecesinde “Bu sosyalistlerin zaferidir” söylemi tartışma yarattı.
-Muhafazakâr Kürtler kendilerini yabancılaşmış mı hissettiler?
-Evet, öyle hissettiler. Kürt siyasetinde bir yol ayrımındayız şu an. Çatışma, iç savaş, devrimci halk savaşında ısrar edenlerle buna karşı olup demokratik mücadeleyi seçenlerin bir yol ayrımı olacak. İkincisi HDP’nin geniş tabanını temsil eden dindar, muhafazakâr kitle sadece şahıslar bazında değil kendi gücü oranında bir temsil isteyecek. Yani “Altan Tan’ı aldım yerine Mehmet’i koydum” diyerek değil fikir ve program anlamında bir temsil isteyecek.
-Bu talepler karşılanmazsa yeni parti mi kurulur?
-Demokratik ve legal siyaset tercih edilir ve muhafazakâr kitle partide etkili olursa ayrıma gerek kalmaz. Fakat bu savaş stratejisi devam ederse ve ağırlıklı sol, sosyalist, seküler söylem devam ederse farklı oluşumlar olabilir. Siyaset boşluk kabul etmez.
‘KÜRT HALKI DEVRİMCİ HALK SAVAŞINI İSTEMİYOR’
-1 Haziran’da Murat Karayılan “Devrimci halk savaşı ile bağımsız Kürdistan’ı hedefliyoruz. Yeni bir dönem başlayacak” dedi. Bu açıklama üzerine HDP olarak nasıl bir tavır alacaksınız?
-Kürtlerin geleceğini Türkiye’nin demokratikleşmesinde, ortak vatan haline getirilmesinde görüyorum. Murat Karayılan’ın açıklaması bütün legal kapıları kapatmak demektir. Topyekûn savaş budur. Kürt halkı devrimci halk savaşını istemiyor. Bu yüzden daha soğukkanlı cümleler kurmamız gerekiyor. AK Parti’nin ve Erdoğan’ın özellikle son dönemdeki siyasetine kuruluşundan beri muhalif olanlardan biriyim. “Tayyip Erdoğan’ın düşmesi için Türkiye cehenneme dönecekse dönsün yanacaksa yansın” diyemeyiz. Tayyip Erdoğan’ın politikalarına karşıyız. Türk İslamcıları Müslüman bir demokrasi yerine gittikçe totaliterleşen, yanlış yollara sapan bir güzergâhta felakete doğru gidiyorlar. Ama AK Parti’yi düşürmek için iç savaş yolu seçilirse sonucunda askeri darbe olur. Bu da bir felakete yol açar. AK Parti düşünce bu bölgenin yönetimini Kürtlere vermeyecekler. Bu büyük bir aldatmacadır. Tayyip Erdoğan’ın iktidarını düşürebilmenin yolu 7 Haziran’da görüldü. Hem de iç savaş ve ekonomik kriz olmadan. Çare siyasettedir. AKP’ye alternatif daha şeffaf, adil, herkesin hakkını hukukunu koruyan yeni bir siyaset inşa edilmeli. HDP’nin 7 Haziran’daki iddiası buydu. Bunu HDP yapamazsa başkaları yapmalıdır.
‘KÜRT HALKI PKK’YE DE DEVLETE DE ÖFKELİ’
-Bugün yeniden sandığa gidilse HDP barajı aşar mı?
-Kürt seçmenin büyük bölümü HDP’nin şu anki siyasetini yeterli bulmuyor. AKP’ye de kızıyor. PKK’ye de devlete de öfkeliler. Çözüm ve barış arıyorlar. Demokratik haklarının tanınmasını istiyorlar. Bu siyasi tablo nereye doğru evrilir, göreceğiz.
-PKK şiddetine karşı çıkan Kürtler devletin operasyonlarından memnun mu?
-Halkın çocukları ölürken “PKK çok iyi yaptı” demiyorlar ama devlete “Bundan sonra senin arkandayım” da demiyorlar. Çünkü sorun daha çözülmedi. Kürtlerin legal direnişleri, demokratik talepler devam edecek. AK Parti bunu karşılayabilecek mi? PKK’yi temizlemekle iş bitmez. Devlet kendince Cizre’de, Nusaybin’de, Sur’da kontrolü ele aldığını söylüyor. Sonra ne olacak? Kürtler Kürtlüklerinden vazgeçecek mi? Bütün Diyarbakır AKP’li mi olacak? Devletin çözüm projesi ortaya koyması gerekiyor.
‘ERDOĞAN’DAN NEFRET EDENLER KÜRTLERİ KİRALIK KATİL GİBİ KULLANMAK İSTİYOR’
-7 Haziran sonrasında CHP ve HDP’nin iş birliği yapacağı rüzgârı vardı. Siz geçmişte HDP’nin içindeki sol sosyalist kanadın yükselişini eleştirmiş ve muhafazakâr Kürtlerde bunun karşılığı olmadığını söylemiştiniz. Haklı mı çıktınız?
-İşim gücüm yokmuş da hep solla uğraşıyormuşum gibi polemikler oluyor. Halbuki son 25 senedir en fazla Türk İslamcılarıyla uğraştım. Uluslararası siyasette Türkiye ile kavgası olanlar var. Türkiye’yle kavgasının ötesinde Tayyip Erdoğan’ı istemeyen, onu devre dışı bırakmak isteyen güçler var. AK Parti’yi iktidardan düşürmek isteyenler var. Bir de direkt İslam’la kavgalı olanlar var. Bunların tamamı siyasi kavgalarına alet olarak Kürtleri seçti. Kürtler isyan etsin, vursun, kırsın onların amacı gerçekleşsin; sonra Türkiye’yi dizayn etsinler istediler. Peki, bunda Kürt’ün faydası ne? Erdoğan’dan nefret edenler, beyaz Türkler, sol sosyalist marjinal gruplar, Amerika, İngiltere, Almanya, İran, Rusya Kürtlere ne söylüyorsunuz? Bugüne kadar İran ve Rusya’nın Suriye’deki Kürtlerle ilgili projesi yok! Bütün bu unsurlar Kürtleri kiralık katil gibi kullanmak istiyor.
Silahlı mücadelelerin, bombanın, kavganın sonunda Kürtlere kazanç görünüyorsa ben onu göremiyorum. İç savaş Türk’e de Kürt’e de zarardır. Türkiye’de bu olaylar olurken Rojava’da kazanım elde edileceği söyleniyor. Ben bunu da göremiyorum. Uluslararası güçlerin PKK ve PYD’ye verdiği stratejik değil taktik destek. Kendi askeri yerine Kürtlerin ölmesini istiyorlar. Rakka ve Musul, IŞİD’den temizlenince buraların yönetimini Kürtlere mi verecekler? Kürtlerin geleceği Türkiye’dedir. Silahın, şiddetin varabileceği bir yer kalmadı. Türkiye’deki Kürtlerin siyasal mücadeleleri başarılı olursa demokratik kazançlar elde edilirse Rojava’nın da geleceği garanti altına alınır.
‘ÖCALAN 2013 NEVRUZ’UNA DÖNÜLMESİNİ İSTİYORDUR’
-Demirtaş’ın dokunulmazlık tartışmasından sonra “Parlamentoyu partiler değil halk kurar. Halk isterse birden fazla parlamento kurar” sözlerini nasıl karşılıyorsunuz?
-Şahıslar ve cümleler üzerinden polemik yapmak istemiyorum. “Ortak olamıyorsak komşu oluruz” da denildi. Bunlar bir noktaya varacak söylemler değil. Komşu olabilmek için bile savaşmanız lazım. Biz bu savaşın bir faydasının olmadığını söylüyoruz. Ortak bir vatanı, demokratik bir Ortadoğu’yu inşa etmemiz gerekiyor. Bunun ötesi çıkmaz sokaktır.
-Tüm bu olup bitene Öcalan ne diyor?
-Benim bir bilgim yok. Sadece tahminde bunabilirim. Bana göre Öcalan 2013 Nevruzu’nda söylediklerini düşünüyor. Uzun yıllardır Ortadoğu’da siyaset yapmış birinin fikirlerini günübirlik değiştireceğini düşünmüyorum.
‘MİDYAT’TAKİ PATLAMADA AKRABALARIM YARALANDI’
-Midyat’ta cenaze evine ziyaretinizde sizi protesto etmişler.
-Midyat’ta bombalanan yerin bitişiğindeki evde kız kardeşim oturuyor. Patlamada iki yeğenim yaralandı. Onlara geçmiş olsuna gittim. Arabama binerken Doğru Yol Partisi eski milletvekili Veysi Şahin’in ağabeyi Kemal Şahin’i gördüm. Ona da “Geçmiş olsun” dedim. Onların bürosunda oturan İdilli bir korucubaşı “Hem bomba koyuyorsunuz hem de geçmiş olsuna geliyorsunuz” dedi. Midyat’ta beni tanıyıp da bana saygısızlık yapacak bir tek Allah’ın kulu yoktur. Korucubaşını tanımadığım için “Kimsin” dedim. “Ben devletin adamıyım” diye bağırmaya başladı. Bir sürü şahit var.
-Size tepki gösteren şehit ailesi değil miydi?
-Asla böyle bir şey yok. Ben bombaların susması için hayatımı ortaya koydum. Bütün siyasi hayatım barıştan ibarettir. O adamı tanımak istedim ama bağırmaya başladı. Akrabalarım onu içeri aldı, ben arabama binip oradan ayrıldım.
‘AİLE BAKANI ZAMANINDA GİTMELİYDİ’
-Ensar Vakfı tartışmasında, “Bale kursunda seks skandalı oldu diye bütün balerinleri suçlamak yanlış” dediniz. Bu benzetmeniz yakışıksız olmadı mı?
-Bu konuda söylemem gereken her şeyi söyledim. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Aile Bakanı’nın Karaman’a ilk günden gidip, el koyması gerekirdi. Bu polemikler o zaman biterdi.