Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, "(İflas ertelemesi) Devlet bu konuda bir düzenleme yapılması hususuna sıcak bakıyor. İnşallah çok uzun olmayan bir sürede bununla ilgili düzenleme, eksiklikleri ortadan kaldıran, alacaklı ve borçluyu eşit halde yarıştıran bir sistemi kurgulamış olacağız." dedi.
"Bankalara yönelik siber saldırılar dış kaynaklı"
Aydın, son dönemde bankalara yapılan siber saldırılara değinerek, "Bilhassa aşırı mail trafiği yaratıp, orada bilgiyi kirletiyorlar. Bu bilgileri alıp daha sonra yolsuzlukta kullanmak istiyorlar." dedi.
Saldırıların dış kaynaklı olduğunu ve sadece kendilerine değil, tüm bankacılık sistemine karşı yapıldığını aktaran Aydın, şunları söyledi:
"Bizlerin bu saldırılara karşı direnç noktalarımız var ve zaman zaman duvarlar aşılabiliyor. Ertesi gün çalışmamızı engelleyecek bir durumla karşılaşmadığımızı hepiniz biliyorsunuz ama silkeledikleri oluyor. Türkiye'deki adıyla Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), Amerika'daki adıyla Fed ve Almanya'daki adıyla Bafin, bankaları 'Bu tarz saldırılara karşı dayanıklılığınız var mı?' diye testleri mecbur tutuyor.
Bu bir tek bizde yapılan bir şey değil. Bu testlerden geçersek hayatımıza devam ediyoruz, geçemezsek otorite bizden sistemimizi güçlendirmemizi istiyor. Türkiye'de demek ki bütün bankalar faaliyetlerine devam ediyorlarsa bu testleri başarıyla geçiyor demektir."
Aydın, saldırıların her ulustan gelebileceğini, Türk bankalarının teknolojik seviyesi ile insan kalitesinin dünyanın her ülkesiyle rekabet edecek düzeyde olduğunu ifade etti.
"Sorunlu kredi rasyosu gayet normal"
Dünya ticaretindeki daralmanın devam ettiğini ve bunun yeni oluşan bir şey olmadığını vurgulayan Aydın, ticaretin daralması neticesinde sorunlu kredilerin miktarı ve yüzdesinde artış olduğunu belirtti.
Aydın, "Türk bankacılık sistemindeki kredilerin geri dönüşlerinde bir miktar sıkıntıların var olduğunu görmeye başladık ama bu kesinlikle yönetilebilir bir düzeydedir. Hem firma ayağı bu durumu yönetebilecek kapasite, kalite ve kalibrededir hem de Türk bankacılık sistemi gerek sermaye yeterliliği gerek likidite yönetimi açısından bu süreci yönetebilecek durumdadır. Elbette bir şey var ama bu kesinlikle dünya ortalamalarının altındadır, makuldur. Sorunlu kredi rasyosu yüzde 3 civarında. Bu gayet normal bir rasyodur ve yönetebiliyoruz." bilgilerini verdi.
"Eleştirimiz, iflas ertelemenin uygulamasındaki eksikliklerdir"
Aydın, iflas ertelemelerin neden oluştuğuna ilişkin de şu görüşleri paylaştı:
"İflas erteleme, bir reel sektör firmasının, 'Bana nefes aldırıldığında, ben kendi kendime ayağa kalkabilirim' iddiasının mahkemece kayıt altına alınmasıdır. Yani reel sektör alacaklıları, gerek iş yaptığı firmalar gerekse bankalar veya iş ortaklarının kendisine istediği opsiyonu vermeyeceğini düşünüyorsa, bu kişi kendisinin ayağa kalkabileceğini bir projeksiyonla kanıtlıyorsa ve mahkeme de 'Bu projeksiyonla bu adam ayağa kalkar ve borçlarını öder' derse mahkeme 5 yıla kadar iflas erteleme kararı alıyor.
Böyle olduğunda reel sektör birbirine olan alacak ve vereceğini yapamıyor ve birbirini tetiklemeye başlıyor. O arada kişinin mamelekine başvuramıyorsunuz. Eleştiri konusu yaptığımız şey; iflas ertelemenin uygulamasındaki eksikliklerdir. Yoksa 'iflas erteleme müessesesi kökten kalksın' diye bir talebimiz yoktur."
Aydın, iflas erteleme uygulamasına yönelik eleştirilerinin bulunduğunu hatırlatarak, "Bir firmanın iyileşeceğinin bir günde nasıl anlaşıldığını anlayamıyoruz. Adam perşembe günü başvuruyor, mahkeme cuma karar veriyor. Ne yetenekli bilir kişiler var ki aynı anda 3-5 sektörde faaliyet gösteren bir firmaya ilişkin bir günde karar alabiliyor. Yine bir firma A kentinde faaliyet gösteriyor, bir gün kendini B kentine alıyor, ertesi günü B kentinde iflas erteleme alıyor. Madem öyle neden A kentinde değil de B kentinde iflas erteleme alıyorsun?" şeklinde konuştu.
İflas ertelemeye ilişkin talepler
Her uygulamada sonradan eksikliklerin çıkabileceğini belirten Aydın, bankacılık sektörünün iflas erteleme hususunda bazı talepleri olduğunu söyledi.
Aydın, bu maddenin yeniden ele alınarak, sistemik bir riske sebebiyet vermeyecek tarzda, alacaklının alacağını rahat alabilmesini temin edecek, borçluyu da alacaklıyı da koruyacak bir sistemin getirilmesi gerektiğini dile getirdi.
"Birini birinden az veya çok korusun" diye bir taleplerinin olamayacağını vurgulayan Aydın, şöyle devam etti:
"Ticaret kolay ve rahat yapılabilirse, herkes alacağını alıp vereceğini verirse ekonomi canlanır. İflas ertelemeyi bu şekilde bırakır da yalan yanlış bu tarz kararlar alırsak, bu sefer iflas ertelemeyi almayı becereni kurtarırız, o adamdan alacaklı olan ama gücü zayıf firmayı batırırız, ona günah olur. İflas ertelemenin karşısında veya yanında değiliz. Biz de ticaret yapan oyunculardan biriyiz.
Bankaların neden yapılandırma yapmadığının da tartışılması gerekiyor. Bir şeyin kabul edilebilir sınırlar içerisinde yapılmasını ortadan kaldırırsak uçlarda bir yere gideriz, uygulamalar öyle oldu. İstismar ediliyor ama bu istismar gerçekten adamın yanlışından da kaynaklanabilir, bizim yanlışlarımızdan da kaynaklanabilir. Biz bunların ortadan kaldırılmasını arzu ediyoruz."
Bütün paydaşlarla bu işin çözümü için devletle iletişim halinde oldukları bilgisini veren Aydın, "Devlet bu konuda bir düzenleme yapılması hususuna sıcak bakıyor. İnşallah çok uzun olmayan bir sürede bununla ilgili düzenleme, eksiklikleri ortadan kaldıran, alacaklı ve borçluyu eşit halde yarıştıran bir sistemi kurgulamış olacağız." değerlendirmesinde de bulundu.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, geçen yıl sadece Ziraat Bankasının 600 milyon liralık ücret ve komisyon ödediğini belirterek, "Sektör ise 2015'te 1,8 milyar lira ücret ve komisyon iadesi yaptı." dedi.
Uludağ Ekonomi Zirvesi'nde gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Aydın, bankaların özsermaye ve mevduat olmak üzere iki kaynaktan kredi verdiğini hatırlattı.
Aydın, mevduat maliyetlerinin ortalama yüzde 9, kamu yüklerinin yüzde 3, risk primleri ve personel giderlerinin yüzde 3, sermayenin de yüzde 2 olmak üzere toplamda yüzde 17'lik bir faiz oluştuğunu anlatarak, "Türk bankacılık sisteminin rekabetteki en büyük dezavantajı tasarruf ve fon kıtlığıdır. Tasarruflar da reformlar yapılarak artırılır. Hükümet bu reformlardan yana." diye konuştu.
Şu anda net faiz marjının aynı kalmasından ötürü, karı belli bir noktada tutmak için hacimsel büyümeye oynadıklarını söyleyen Aydın, "Asla kredi geri çağırma veya kredi iştahında bir daralma söz konusu değil. Böyle bir şey yaparsak biz bir önceki yılın karlılığını elde edemeyiz." ifadelerini kullandı.
"Bazı banka genel müdürleri 'Kredi verme iştahımız kalmadı' diyor. Onlar neden böyle konuşuyor?" sorusu üzerine ise Aydın, şunları kaydetti:
"O banka genel müdürleri düne nispetle, 2007'ye nispetle söylüyor. Daha çok vermek, daha çok para kazanmak istiyoruz. Şu olanlardan, bitenlerden etkileniyoruz. Şu anda bizim sermaye yeterlilik rasyomuz daha ek kredi verebilecek durumdadır ama kime verelim? Devlet 3 tane büyük altyapı yaptı, verdik. Demek ki doğru proje bulduğumuz zaman verebiliyoruz. Sermayemizin hepsini tüketelim mi? Daha çok para kazanmak için bunun likiditeyle desteklenmesi lazım."
Aydın, bireysel kredilerdeki yoğun düzenlemeler nedeniyle kurumsal kredilerin daha hızlı arttığına işaret ederek, "Şubatta yıllık bazda bireysel krediler yüzde 7-8, kurumsal krediler yüzde 15-16 civarında büyüdü. Dolayısıyla Türk bankacılık sektörü istihdama, büyümeye ve ihracat kredi veriyor. Bu o anlama geliyor." değerlendirmesini yaptı.
"Uzun vadede faizlerin aşağı yönlü olmasını bekliyoruz"
Aydın, uzun vadede faizlerin aşağı yönlü olmasını öngörerek, bankaların sermaye karlılığının yüzde 10, risklerinin ise yüzde 15 büyüdüğüne dikkati çekti.
Sermaye yeterliliğinin gerilediğini de söyleyen Aydın, negatif bir tablodan söz etmediklerini vurgulayarak, "Bugün bu işi hala götürebilecek durumdayız, stoklarımız tükeniyor. Hala yüzde 10 sermaye getirisiyle bir iki sene gideriz. Türkiye yüzde 5 büyüyecekse krediler yüzde 15 büyümelidir. O yüzde 15'lik kredi büyümesini temin etmek için özkaynak getirisinin yüzde 10 değil de daha yukarı olması lazım." şeklinde konuştu.
Aydın, "Bütün bunların nedeni katı regülasyonlar, size yüklenen maliyetler ve siyasi kanattan gelen faiz indirim baskısı değil mi?" sorusunu ise şöyle cevapladı:
"Özkaynak karlılığımızın yüzde 10 oluşuna sebep olanlardan biri de biziz. Mesela ATM'leri ortak kullanmıyoruz. Ortak kullanabileceğimiz, operasyonel giderleri azaltabileceğimiz bir sürü şey varken yapmıyoruz. Regülasyonlar bir tek Türkiye'de yok. Dünyanın her yerinde daha ihtiyatlı politikalar üzerinden yeni bir hayat tasarlanıyor. Yeni dönemde daha az risk, daha çok ihtiyat... Bu düzenlemeleri getirenler 'Türkiye'de bankalar zarar etsin, az versin, ekonomi büyümesin' demiyor. Diyor ki 'Karşıdan bir fırtına görüyorum, zarar görebilirsin. Ben senin sağlıklı yaşamandan sorumluyum, bu yüzden böyle yapıyorum.' Uç biraz kaçmış mıdır? Ücret komisyon uygulamalarında kaçmıştır."
"Bu sene 250 milyon ücret ve komisyon ödemeyi düşünüyoruz"
Aydın, ücret ve komisyonlar konusunda hakem heyetleri düzenlemeleriyle ilgili ciddi eleştirileri olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:
"Hal müdürü, mal müdürü herkes girmiştir ama içinde bir tane banka müdürü yoktur. X bankasına ilişkin şikayet Y bankasına, Y bankasıyla ilgili şikayet Z'ye gidiyor. Verdikleri kararlardan dolayı hukuki sorumlulukları yoktur. Kararı vermiştir, biz edimimizi yerine getireceğiz, kapıdan avukatla aldırıp ona ödeyeceğimizin iki katını da avukata ücret ödetmektedir. Bu düzenlemeler yapılsın. Eleştirilerimizi gidip anlattık. Bunları giderirsek özkaynak karlılığımız yüzde 10 değil de yüzde 11 olur. Sadece geçen sene Ziraat Bankası 600 milyon lira para ödemiştir. Sektör ise 2015'te 1,8 milyar lira ücret ve komisyon iadesi yaptı. Bu da 20 milyar lira daha az kredi demektir. 20 milyar lira daha az kredinin maliyetlere yansıması vardır. Ziraat Bankası olarak bu sene ise 300 bin kişiye 250 milyon ödemeyi düşünüyoruz."
Aydın, bankaların hizmet veren kurumlar olduğunun unutulmaması gerektiğini, hizmetlerin karşılığının alınmaması halinde bunun kredi maliyetlerine yansıdığını dile getirdi.
"Basel'den dolayı Türk bankacılık sektörü bir sermaye kısıtıyla karşılaşmayacak"
"Kur zararlarından dolayı bilançolarda çok fazla hasar var mı?" sorusuna ise Aydın, "Bazı sektörlerde var. Bunları bankacılık sektörü biliyor. Normal faaliyetlerden dolayı değil de kurdan dolayı hasar oluyor. O konuda da bazı önerilerimiz var." yanıtını verdi.
Aydın, "Merkez Bankasının faaliyet raporunda işaret ettiği turizm, inşaat ve enerjinin dışında başka sektörlerde de kur riski var mı?" sorusunun yöneltilmesi üzerine de "Var ama hangi sektörler ben söylemeyeyim." dedi.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun (BDDK) bireysel kredilere, gelirle ilgili kısıtlama getirmesine ilişkin çalışma yapıp yapmadığına yönelik de Aydın, şunları söyledi:
"Ekonomi yönetimi bireysel kredilerle veya iş talebi yönetmeyle ilgili önlemleri bankalar kanalıyla aldı. Bugün gelinen aşamada bu sınırlandırmayı bankalara değil de kişiler üzerinden bir düzenlemenin acaba daha mı doğru olacağı çıktı. Tıpkı daha önce kredi kartları limit uygulamasında olduğu gibi... Yani kişilerin gelir durumuna göre borçlanabileceği azami limit sınırlanacak ve bu limit dahilinde kredi verilecek. Yapılan çalışma budur. BDDK bu konuda çalışıyor."
Aydın, bu çalışma sonucunda eski sınırlama düzenlemelerinin değişip değişmeyeceğine ilişkin de "Detayları daha bilmiyoruz ama herhalde bu düzenleme ile o düzenleme harmanlanacak ve ortaya başka düzenleme çıkacak. Vade kısıtı getirmez, onu biz belirliyoruz ama bir öncekinde getirdi. Kişiler üzerinden giderek bir sınırlandırma çalışması yaptığını biz de duyduk." diye konuştu.
Basel ile ilgili düzenlemelere de değinen Aydın, değişikliklerin ekonomilerin daha az riskle karşılaşması için daha sıkı kurallar getirdiğini belirtti.
Aydın, yeni düzenlemelerin sermayede 1,5-2 puanlık aşınmaya sebep olduğunu aktararak, "Geçmişte alınan bazı aşındırıcı önlemler ortadan kaldırılarak sektöre net etkisi sıfırlanmış veya 50 baz puanlık bir yapının getirileceğini düşünüyoruz. Basel'den dolayı Türk bankacılık sektörünün bir sermaye kısıtıyla karşılaşmayacağını düşünüyoruz." ifadelerini de kullandı.